Monday, November 5, 2018

EkkoZone: Great Danish Contemporary Ensemble

Cazdan klasiğe, avangarttan etnik müziğe geniş yelpazede müzikleri ağırlayan Borusan Müzik Evi, 1 Kasım Perşembe akşamı 10. sezon açılışında aşırı iddialı ismiyle merak uyandıran EkkoZone: Great Danish Contemporary Ensemble'ı misafir etti. 2013'te Danimarkalı perküsyon sanatçısı ve besteci Mathias Reumert önderliğinde kurulan ve klasik avangard, minimalist ve deneysel müziğin sınırlarında dolaşan grup, kısa sürede birçok albüm yayınlamış ve çeşitli festivallerde boy göstermiş. Türkiye'deki 4. konserleri olmasına karşın, İstanbul müzik organizasyonlarını kalkındıracak denli konser müdavimi arkadaşım Burak'ın davetiyle ilk kez dinlemiş oldum; iyi ki de olmuşum.


Flütte Hélène Navasse, çelloda John Ehde, perküsyonda Raphaël Aggery ve Anders Kann Elte'nin çaldığı akşam, Tori Takemitsu'nun 3 perküsyon için yazdığı Rain Tree adlı eseriyle başladı. Akira Kurosawa filmlerinin müziklerinden hatırlayabileceğimiz bestecinin bu eserinde, marimba, vibrafon ve zillerdeki tane tane ve hafif dokunuşlarla, tahta, metal gibi değişik yüzeylere düşen yağmur damlaları metaforu açıkça duyuluyordu. Sonrasında Astor Piazzola'nın Grand Tango'suyla, uzakdoğunun doğayla iç içe atmosferinden çıkıp, Latin Amerikanın şehirlerine uzandık. Lakin perküsyonun, kulağımda hep Yo-Yo Ma'nın  piyano-viyolonsel kaydıyla yer etmiş olan bu parçada piyanonun sağladığı dinamizmi veremediğini düşünüyorum (çellistin de aynı tadı veremediğini belirtmeye gerek bile yok:).

Toplamda 4 parça seslendirilen konserin üçüncü ve en uzun parçası, çağdaş Danimarkalı besteci Ole Buck'un Roundelay adlı eseriydi. Reumert'ın sunumuyla, son yıllarda geliştirdiği özgün üslubuyla nordik minimalist müzikte fenomen olan 1945 doğumlu bestecinin bu yeni parçasını dinlemek için bile bu konsere gelmeye değerdi! Flütün oldukça önemli bir yer tuttuğu eserin orta bölümüyse bongo solosuyla heyecanı artırdı. Hızlı ve yavaş bölümlerin ard arda sıralandığı parçanın minör tonlarındaki yavaş bölümlerinde kendimi, upuzun örgülü saçlarımla kuzey fiyortlarını seyre dalmış, uzaktan görünen savaş gemisinden sevdiceğim sağ salim inecek mi diye bekleyen bir Viking olarak hayal ettim :)) 




Grup son olarak, Macar besteci György Ligeti'nin Hungarian Rock'ını seslendirdi. Solo klavsen için yazılan bu parçayı beşe bölerek sol eli elektronik klavyeye, sağ eli vibrafon ve bateriye dağıtmış, üstüne de çello ve flüt partileri eklemişler. Zaten  kompleks yazısıyla ve deneysel tarzıyla insanın aklını başından alan Ligeti'yi böyle bir ensemble'dan ve böyle çello ve bateri sololarıyla dinlemek benim için oldukça özgün bir deneyimdi. İlginç desenli gömleğiyle, enerjisi hiç düşmeyen, hatta giderek yükselen çellist John Ehde'yi izlemek de ayrı bir keyifti:)   


Performansın sonunda bis olarak Buck'un eserinden orta bölümü tekrar çaldılar ve alkışlarla konser sona erdi. Çıkışta, gelecek konserleri kontrol etmeyi unutmadık; aşağıdaki linkte 2018-2019 programını bulabilirsiniz.  İlk bakışta dikkatimi çekenler Yinon Muallem Quintet'in Back Home projesi ve Şevket Akıncı ve Hezarfen Ensemble'ın Escher Chronicles konserleri oldu.

https://www.borusansanat.com/tr/etkinlikler_5/borusan-muzik-evi_35/

Borusan Müzik Evi şık sahnesi ve özgün programıyla İstanbullular için bir şans. Umarım daha nice 10 yıllar burada güzel konserler izleeye devam edeceğiz. 









   

No comments:

Post a Comment