14 Mart akşamı Jerfi Aji'nin Moda All Saints Kilisesi'nde gerçekleşen piyano resitali, tüm karşı ihtimallere rağmen tarihi bir olay olarak konser dinleyicilerinin aklına kazındı. İstanbul Filarmoni Derneği konser serisi kapsamındaki bu konser, Derneğin "Müzik Yaşamdır"sloganının altını dolduran bir manifesto gibiydi.
İnsanların toplumsal bir histeriye doğru çekildiği bu günlerde; Piyanist Jerfi Aji "çok zor bir karar oldu ama resitali yapıyoruz. kimseye gelin bekliyorum diyemem ama ben orada olacağım ve 1 saatliğine de olsa gelenleri düşsel bir yolculuğa çıkarmayı amaçlıyorum elimden geldiği kadar." diyerek duyurdu bir gün önce konserini. Bilenler bilir, Şostakoviç de yedinci senfonisini ikinci dünya savaşında Leningrad kuşatma altındayken yazmış ve inanılmaz zor koşullarda düzenlediği konsere Leningrad halkı yine inanılmaz zor koşullarda (şehir bombardıman altındayken) katılmış.
Bu tarz olağanüstü dönemlerde futbol maçlarından, kalabalık kongrelerden, öğrencilere ve çalışanlara izin verilmesinden önce ilk iptal edilenin (hatta çoğu zaman tek iptal eilenin) konserler olmasına dair itiraz eden görüşler nicedir var ve bir karşılık da bulmaya başladı diye düşünüyorum. Yine de bir çok Kurum en az bir aylık konser programını iptal ederken Jerfi hocanın bu kararında kuşatma altındaki şehir halkına motivasyon ve güç aşılamaya çalışan Şostakoviç yürekliliği gördüğümü söylemeliyim. (elbette kendini risk altında gördüğü için ne kadar konser yapılması kararını desteklese de gelememiş insanlar olacaktır hem kendini hem diğer izleyicileri korumak için, bu da oldukça saygı duyulacak bir davranış)
Jerfi Aji'nin Debussy ve Skryabin'in eserlerinden oluşan "Toprak, Hava, Su, Ateş" temalı resitali, başlığıyla bile o kadar heyecan uyandırıcıydı ki normal şartlarda bir gün önce bilet bulmayacağımı bildiğim için (bu hafta sonu gitmem gereken iş seyahati de iptal edildi o yüzden bilet son ana kaldı) gidemezdim bile. Durumun olağanüstülüğünü bu bakış açısından da yorumlayabiliriz.
Tam da insanın doğayla mücadelesinde kantarın insan lehine çok kaçtığını düşünürken müzikle doğayı; insanı da var eden en temel elementleriyle sorgulaması da bu konseri özel kılan özelliklerdendi. Bu akşam, insanın özellikle sanayi devrimiyle birlikte son birkaç yüzyılda doğanın dengesine yaptığı müdahale için bir özür dileme, hepimiz adına bir netamet getirmeydi belki de. Tam da 20 yy. başlarında bu değişime/müdahaleye kendi yaşamları içinde tanıklık edebilmiş (kapitalizm, emperyalizm ve toplumsal histerinin Birinci Dünya Savaşı'na ve nice yıkımlara yol açtığı döneme) ve belki de dönemin ruhunu müziklerine bu denli sağlam yansıtabildikleri için bu kadar beğenilen bestecilerin seçilmiş olmasının da programı bu tarihselliği yansıtması anlamında çok başarılı kıldığını düşünüyorum.
Programın ilk bölümü bu çerçevede, yüzü bir nebze daha ışığa dönük Fransız besteci Claude Debussy (1862 - 1918) ile başladı. "Toprak ve Su"ya ayrılmış bu yarıda ilk olarak 3 bölümden oluşan 1903 tarihli "Estampes" ("Gravürler") CD108, L100 eserini dinledik. Jerfi Aji eseri çalmadan önce yaptığı Sesli Program Notları Sunumunda, o dönem popüler olan "Japonizm" akımının gravürlerine ve kartpostallarına benzer şekilde 3 farklı ülkeden/şehirden sahnelerin anlatıldığı bu eserlerin -Debussy kendini hiçbir zaman bu sıfatla anmasa da- tam bir empresyonizm örneği olarak görülebileceğini belirtti.
İlk bölüm Si majör "Pagodalar", Doğu Asya'ya özgü, katmanlı çatılarının eğimiyle dikkat çeken tapınaklarla aynı ismi taşımaktadır. Debussy, bu parçanın tonal ve melodik çizgisindeki inici-çıkıcı eğimle bu tapınakların çatıları arasında bir benzerlik kurmaktadır.
Besteci, 1889'da Fransız Devrimi'nin 100. yılı kutlamaları kapsamında (daha sonra da 1900 yılında) gerçekleşen Paris Uluslararası Sergisi'nde izlediği Java grubunun (günümüzde Endonezya) Gamelan müziğinden oldukça etkilenmiş ve farklı kültürlerin müziklerine ilgi duymaya başlamıştı. Gong gibi çeşitli perküsyonların ve armonide pentatonik gamların ağır bastığı gamelan müziğinin etkisi, Jerfi Aji'nin duru ve ustalıklı çalışıyla bu parçada da duyuluyordu.
İkinci bölüm "Granada'da akşam"da, müzik bizi İspanya'nın güneyinde Endülüs bölgesinde Sierra Nevada dağlarının eteklerindeki Granada şehrine götürdü. Bizet'nin hiç İspanya'ya gitmeden Carmen operasını bestelemesi gibi, Debussy de günübirlik bir gezi dışında İspanya'ya hiç gitmemiş. Ancak bu ülkeyi öyle yerinde tasvir etmiş ki, büyük İspanyol besteci Manuel de Falla bu parçayı "takdire şayan" olarak nitelendirmiş. Makamsal armonilerin ve gitar üslubunun kullanıldığı bu parçaya, Küba kökenli bir dans olan Habanera ritmi hakim. Dinlerken de sanki bir dans gecesini izleyen kişiler olarak bazen uzaktan bir müzik sesi duyuyormuşuz, bazen yakınına gidiyormuşuz gibi şarkının uzaklaşıp yakınlaştığını canlandırabildik zihnimizde. Tüm bu etkiyi verebilmek, nüansların ve dinamiğin çok iyi kullanılmasıyla mümkün olabilir; All Saints'in piyanosu da bu olanaklar açısından kısıtlı olmasına karşın Jerfi Aji'nin onu adeta Steinway çalıyormuşçasına ehil edişine hayran kalmamak elde değildi.
Gravürlerin üçüncü parçası "Yağmur altında bahçeler"in, Debussy'nin de doğum yeri olan Fransa'nın Kuzeyindeki yağmurlu Normandiya bölgesinde geçtiği düşünülüyor. Sert bir fırtına tasviriyle başlayan parçada, Fransız çocuk şarkılarından "Nous n'irons plus au bois" ve "Dodo, l'enfant do"dan alıntılar duyduk (belki de Debussy'nin çocukluğundan ezgilerdir bunlar). Parça, kara bulutların dağılmasıyla güneş doğmuşçasına aydınlık bir şekilde sonlandı. Aji'nin, özellikle çeviklik isteyen bu bölümü ne kadar zahmetsizmişçesine çaldığını görünce ve dinleyenleri hikayenin içine nasıl kolayca çekebildiğini düşününce, hocalığın yanı sıra düzenli çalışan ve sınırları zorlayan bir piyanist olduğu ortaya çıkıyor.
Jean Antoine Watteau, L'embarquement pour Cythère |
Debussy'den ikinci olarak, yine 1903-4 yıllarında yazdığı CD 109, L. 106, numaralı "L’isle joyeuse (Mutluluk adası)" adlı eseri dinledik. Fransız Barok dönem ressamı Jean-Antoine Watteau'nun L'Embarquement pour Cythère (Kitara adasına yolculuk) isimli resminden esinle yazılmış bu parçada, var olmayan bir mutluluk ve haz alemine yol alacak bir geminin usulca hareketini, dalgalandıracağı suların ışıltısını, huzur içinde, gerçekliğin tüm ağırlığından sıyrılarak hafifleyen yolcuların heyecanını ve aşkla ve kardeşlikle ördükleri yeni hayatlarının hayalini duyarak adeta biz de bu şanslı gruba dahil olduk.
Konserin Aleksandr Skryabin'e (1872 - 1915) ayrılan ikinci yarısı, "Hava ve Ateş" temasını taşıyordu. Jerfi hocanın anlatımıyla; Debussy'den on yaş genç olmasına karşın üç yıl erken, 43 yaşında, üst dudağındaki basit bir sinek ısırığı yarasının yol açtığı enfeksiyon sebebiyle trajik şekilde yaşamını yitiren Skryabin, aynı zamanda Rachmaninoff'la da aynı yıllarda Moskova konservatuarında okumuş. Mistisizm, Hinduizm, sembolizm gibi akımlardan ve Nietzsche'nin düşüncelerinden etkilenmiş, sahip olduğunu belirttiği Sinesteziden (renk ve müziğin aynı duyumsanması) de beslenerek kendine has bir doktrin benimsemiş. Öyle ki "Ben Tanrı'yım!" diye açıklama noktasına gelmiş. Himalaya Dağlarının eteklerinde en az bir hafta süresince performe edilecek ve "kıyamet"e sebep olarak yeni bir dünyanın doğuşunu müjdeleyecek, tüm sanatların ilahi bir sentezi olan devasa bir multimedya eser olarak kurguladığı "Mysterium" isimli yapıtını tamamlayamadan hayata veda etmiş.
1880'lerde Zverev'in öğrencileri. Soldan ikinci, askeri üniforma içindeki Skryabin. Sağdan dördüncü Rachmaninoff. Kaynak: wikipedia. |
Programın ikinci bölümü, Skryabin'in 3 döneme ayrılabilecek yaratı döneminin "erken romantik" olarak nitelendirilebilecek ilk evresine ait Op.28 numaralı Si minör Fantazi (düşlem) ile başladı. Genellikle serbest formda yazılmasına alıştığımız fantazilerin aksine katı bir forma sahip olan bu parçayı piyanistin, forte pasajlarda bile melodinin duyulmasını sağlayarak ama kuvvet ve hızdan da ödün vermeden çalışını seyirciler olarak biz de nefeslerimizi tutarak dinledik.
Bestecinin ikinci ve üçüncü yaratı dönemlerinin geçiş noktasında duran Fa# majör Op. 53, 5 Numaralı Piyano Sonatı için ünlü piyanist Sviatoslav Richter "piyano repertuarının en zor eseri" demiş. Yaklaşık 13 dakika süren bu parça gerçekten de hem teknik hem yoruma yönelik güçlüklerle dolu. Notalarda belirttiği notlarında "Impetuoso. Con Stravaganza", "languido", "con voglia", "accarezzevole", "imperioso", "quasi trombo", "presto tumultuoso esaltato", "con una ebrezza fantastia", "vertiginoso con furia", "estatico" gibi alışılmadık direktifler vererek hem icracıya değişik kapılar açıyor hem de önüne aşılması güç engeller koyuyor. Göğe yükselme, aşkınlaşma (transcendence) gibi öğeler barındıran bu sonata Skryabin, Esriklik Şiiri (La Poeme de L'extase) isimli şiirinden bir kıtayı eklemiş*:
"Sizi yaşama/ölümlülerin alemine çağırıyorum, gizemli güçler !
Belirsiz derinliklerinde boğuldunuz yaratıcı ruhun
Yaşamın utangaç gölgeleri
Size korkusuzluğu getiriyorum."
Jerfi Aji, tüm bu güçlüklerine rağmen ne yaptığını bilen, kendinden emin çalışıyla eserin tam anlamıyla hakkını verirken, adeta müziğin öte dünyadan çağırdığı güçlerin üstünde yükseldi!
Konserin son parçası, bestecinin ölümünden bir yıl önce, 1914 yılında bestelediği Op. 72 numaralı Poème “Vers la flamme” (Şiir, “Aleve doğru”) idi. Skryabin bu parçaya, alevlerin tüm Dünyayı yutacağı ve insanlığın daha üstün şekilde yeniden doğacağına dair bir kıyamet senaryosu denilebilecek şiirini de eklemiş*:
"Zaman melankolik, hapsedilmiş,
Maddenin derinindeki karanlık ve gölgelerde
Piramit dağı, devasa ağırlığıyla,
düşüncenin ilerlemesini peşini bırakmayan bir rüyaya dönüştürmüştü
Yer altının gizemli mezarlarında, büyülü sembollerin gücü uyuyordu.
Ve gizemli uçurumlarda huzursuzluk doğdu.
Işıltısıyla maskelenen neşe, maddenin uyuyan kütlelerini canlandırdı
Bilinç ve irade yaşama döndü
Derinliklerden gelen yanan arzuların akımları ışığa doğru koştu
Dünya üzerinde parladı ışınları
Evrenin bedeninden ayrılmış çocukları dansa ilham verdi
Gösterişli düşüncelerin akışı ve yıldırım benzeri düşüncenin parlamaları
gezegeni parça parça deldi
Son ırkı düzensiz bir neşe kucaklamıştı
Dünyevi insan ölümsüz bir Tanrı'ya dönüştü !
Yok oluşun ve doğumun akorları ışığın parlayan aydınlığında zaferle yankılandı
Ve Kutsal Başkalaşımın saf alevi evreni kucakladı
Yeni dünyanın gizemli görüntüsü Sonsuzlukta hafifçe ışıldadı ... "
Yalnızca iki notayla durağan şekilde başlayan parça, yavaşça derinlerden yükselerek çeşitlenmeye, hızlanmaya başlıyor. Ritmik değişikliklerin birbirine karışarak yarattığı gerilim ve en sonda tremololar ve tüm orkestral öğelerin katılmasıyla adeta ısınarak patlayan dünyayı tasvir ediyor !
Dinleyiciyi adeta Dünyanın sonuna götürdükten sonra Bis için tempoyu biraz düşürerek, yine Skryabin'den, Op.9 No.2 sol el için Nocturne'ü seslendirdi. Tüm eserleri olduğu gibi bunu da ezberden çaldı (eskiden ezberden çalmak bir norm olmasına karşın günümüzde takdir edilesi bir özellik bence).
Jerfi Aji'nin ara vermeden 1 saat 15 dakika süren performansı, önemli tarihsel alt metinleri, üst düzey yorumculuk gerektiren özellikleri ve teknik zorluklarıyla öne çıkan parçaların üstesinden ustalıkla gelerek dinleyiciyi de hiç yormadan müziğin içine çekebilmesiyle inanılmazdı. Uzun süredir hem program hem de performans açısından izlediğim en doyurucu konserdi demem hiç de abartı olmayacaktır. Belki bir süre daha, fiziken aynı havayı paylaşarak izlemiş olacağım son konser olduğu için de hiç pişmanlık duymadığım, bundan sonra yapacağı konserleri de ilgiyle takip edeceğim Jerfi Aji'yi bir kere daha tebrik ve teşekkür ederim.
*Rusça orjinalden Fransızca'ya yapılan çeviriler Türkçeleştirilerek verilmiştir.