Tamamı "Feneryolu'nda bir akşamüstü sessizliği dinlerken..." olan yazımın başlığı, 4 Mart Pazartesi akşamı ABD'li piyanist Robert McDonald'ın evinde verdiği "Sessizlik" temalı solo piyano konserini oldukça iyi yansıtıyor. Bilen bilir, Feneryolu, kalabalık ve kaotik Minibüs ve Bağdat Caddeleri arasında, eski mahalle havasını az da olsa koruyabilen nadir yerlerden biri ve bu haliyle bir kontrast arz ediyor. Yaklaşık 4 ay önce Austin, Texas'tan İstanbul'a taşınan Robert'ın da müziğine yansımasından kendi içinde de barındırdığı belli olan bu kontrastın karşılığı olan evi seçmiş olduğunu söyleyebilirim. Konsere başlamadan önce yaptığı kısa konuşmada değindiği gibi, İstanbul'un kalabalığı ve gürültüsü içinde, evinde müzikle sessizliği bulması da yine bu zıtlığın yansıması...
Klavyeli çalgı repertuarında geniş bir yelpazeye hakim olan ve müzik eğitimini Austin'de Texas Üniversitesi'nde ve Eastman Müzik Okulu'nda, sırasıyla Dr. Doug Humpherys ve Anton Nel ile çalışarak tamamlayan Robert McDonald'ın akşam için seçtiği ilk parça, Toru Takemitsu'nun (1930 - 1996) Olivier Messiaen'in öldüğü 1992 yılında bestelediği ve ona ithaf ettiği 2 nolu Yağmur Ağacı eskiziydi. Robert'in alıntıladığı bir sözünde Takemitsu, Messiaen'ın en çok hayranlık duyduğu bestecilerden biri olduğu ve onun renk ve zaman konseptinden çok etkilendiğini söylemiş. Messiaen gerçekten de, en benimsediği bestecilerden Debussy'nin tonaliteye getirdiği açılımlar ve müzikte empresyonizm olarak tarif edilen renk ve ışık oyunları arayışını biraz daha ilerletip modernize etmiş, avangard bir besteci. Bu bağlamda, Takemitsu'nun postmodern biçimde yazdığı bu parça, ritmik ve modal zorluklarıyla dikkat çekse de yorumcu bunları hissettirmeden, dinleyiciyi yaklaşık 5 dakika boyunca doğanın sessizliği ve huzuruyla baş başa bırakabildi.
İkinci parça, kronolojik olmamasından dolayı sıralama olarak şaşırtsa da Franz Schubert'in (1797 - 1828) D.784 numaralı La minör sonatıydı. Robert bu konserde, 21 dakika süren ve Allegro giusto- Andante - Allegro vivace olmak üzere 3 bölümden oluşan bu parçayı seçmesinin nedeni olarak, her ne kadar hayatı hakkında çağdaşları kadar çok detaylı bilgiye sahip olunmasa da, Schubert'in muhtemelen, bu parçayı yazdığı yıllarda öleceğini biliyor olması ve bunun müziğindeki yansıması olarak karanlık ve üzgün temalar kullandığı düşünüldüğünden bahsetti. Ayrıca, bu dönem eserlerinde alışılmış olanın aksine, bir hatta iki ölçü süren uzun duraklar koyması nedeniyle sessizlik temasına farklı bir bakış açısı getirdiğini belirtti.
Konser boyunca çalacağı üç Rachmaninoff prelüdden ilki, ilk yarının üçüncü ve sonuncu parçası, op 32, no 10, Si minör prelüddü. 1873 - 1943 yılları arasında yaşayan Sergei Rachmaninoff, iki savaş arası klasik müziğin, repertuarda en yer etmiş bestecilerinden. Robert ise onun programdaki anlamını ve yerini, programlı müzik-absolut müzik tartışmasına gönderme yaparak açıkladı: Takemitsu'nun müziğini parçanın ismi bile bir anlam, bir konu içerdiğinden öznel olarak nitelerken, Schubert'in Sonat'ını, ne kadar alımlamaya açık olsa da aslında oldukça nesnel bir müzik olarak tarifledi. Rachmaninoff'u ise absolut/nesnel müzik gibi görünse de ikisinin arasında, üçüncü bir yol çizmiş olarak niteledi. Bu nedenle, Rachmaninoff'u ilk ikisine bir yanıt niteliğinde üçüncü sıraya koyduğunu söyledi.
Kısa bir aranın ardından konsere yine bir Rachmaninoff'la, op.23, no.7 Do minör prelüdle devam etti ve ardından akşamın en vurucu parçalarına sıra geldi. Biri programlı müziğin babası sayılan Franz Liszt'in (1811 - 1886) Harmonies poetiques et religieuses eserinden Benediction de Dieu dans la solitude, diğeri de müziğiyle öyküler anlatan Messiaen'ın Vingt Regards sur l'enfant Jesus eserinden Regard du Silence'ını, tam da programlı/öznel olmaları ve seçtiği eserlerde Tanrı inançlarını işlemiş olmaları nedeniyle ard arda ve arada alkış da almadan seslendirdi. Dinlerken kah kişileştirilmiş "sessizlik"in bebek İsa'ya nasıl ve neden konuştuğunu hayal etmek, kah tek başına doğada kalarak içsel bir yolculuğa çıkmak ve orada Tanrıyla konuşmak, kah piyanistin virtüözitesine hayran kalmak olsun, dinleyiciye de ağır bir yük yüklenmiş oldu. Diğer misafirleri bilemem ama ben kendi adıma, bunları düşünmek için toplam 25 dakikanın yetmediğini hissettim ve müziğin bitmemesini ve gerçek dünyaya dönmemeyi istedim.
Messiaen'i çalmaya başlamadan önce, bu eserin onda çağrıştırdığı 27:4 ve 46:10 mezmurlarını da okudu. Bense yalnızca notaların üstünde yazan cümleyi alıntılamıştım kendime: "Sessizlik elimde, ters yüz olmuş gökkuşağı... Beşiğin her sessizliği, Hazreti İsa'nın mucizeleri olan müziği ve renkleri ortaya çıkarıyor..." Gerçekten de eserin tonalitesi ve arpej kullanımı, adeta bir ışık tayfı yarattı ve ışıkın karanlıkla var olması gibi, notalar sessizlikte yankılandı..
Konser her ne kadar ev salonu gibi mütevazi bir ortamda gerçekleşse de McDonald'ın performansı göz doldurucuydu. Gürültü ve sessizlik zıtlığına dikkat çekercesine, forte ve piyano geçişlerindeki dinamik kontrastlarda , özellikle hafif çalınması gereken piyano bölümlerde oldukça başarılıydı. Farklı dönemlere ve üsluplara sahip bestecilere ait olsalar da yorumladığı her parçada doğru ifadeyi yakalaması etkileyiciydi. Performansta en beğendiğim yön ise, melodi üst partideyken de, değişik partilere dağılmışken de net bir şekilde duyurması ve en komplex parçalarda bile tonundaki netliği kaybetmemesiydi.
Konser yine bir Rachmaninoff'la, op.32 no.13 Re bemol majör prelüdle sonlanırken, karanlıkta başlayan yol aydınlığa uzanmış, şehrin gürültüsü uzaklaşarak notaların arasında büyüyen sessizlik ve huzur tüm salonu kaplamıştı..
Robert'in gelecek konserlerini iple çekiyorum. Kaçıranlar ve bu programın aynısını dinlemek isteyenler, 9 Mart Cumartesi günü Piano House Moda'daki konseri yakalayabilir !
Messiaen'i çalmaya başlamadan önce, bu eserin onda çağrıştırdığı 27:4 ve 46:10 mezmurlarını da okudu. Bense yalnızca notaların üstünde yazan cümleyi alıntılamıştım kendime: "Sessizlik elimde, ters yüz olmuş gökkuşağı... Beşiğin her sessizliği, Hazreti İsa'nın mucizeleri olan müziği ve renkleri ortaya çıkarıyor..." Gerçekten de eserin tonalitesi ve arpej kullanımı, adeta bir ışık tayfı yarattı ve ışıkın karanlıkla var olması gibi, notalar sessizlikte yankılandı..
Konser her ne kadar ev salonu gibi mütevazi bir ortamda gerçekleşse de McDonald'ın performansı göz doldurucuydu. Gürültü ve sessizlik zıtlığına dikkat çekercesine, forte ve piyano geçişlerindeki dinamik kontrastlarda , özellikle hafif çalınması gereken piyano bölümlerde oldukça başarılıydı. Farklı dönemlere ve üsluplara sahip bestecilere ait olsalar da yorumladığı her parçada doğru ifadeyi yakalaması etkileyiciydi. Performansta en beğendiğim yön ise, melodi üst partideyken de, değişik partilere dağılmışken de net bir şekilde duyurması ve en komplex parçalarda bile tonundaki netliği kaybetmemesiydi.
Konser yine bir Rachmaninoff'la, op.32 no.13 Re bemol majör prelüdle sonlanırken, karanlıkta başlayan yol aydınlığa uzanmış, şehrin gürültüsü uzaklaşarak notaların arasında büyüyen sessizlik ve huzur tüm salonu kaplamıştı..
Robert'in gelecek konserlerini iple çekiyorum. Kaçıranlar ve bu programın aynısını dinlemek isteyenler, 9 Mart Cumartesi günü Piano House Moda'daki konseri yakalayabilir !
No comments:
Post a Comment