Murger Tomb

Murger Tomb
Henri Murger, Cimetiére de Montmartre, Eylül 2015

Tuesday, January 20, 2015

Çingene Müziği

Türkiye Batı Grubu Romanlarında Müzik ve Çingenelerin Kültürel Etkileşimleri

Çingene Yaşamı/Kültürü

Çingene hayat anlayışını ve yaşamını belirleyen en önemli etken bugünde ve bugünü yaşamalarıdır. Onlar için sıkıntıları hatırlatan geçmiş veya şimdiyi sıkıntıya sokacak olan gelecek önemli değildir. Bu anlamda “tarihsiz”, tarih bilinci olmayan bir topluluktur. “Dünyanın birçok yerinde yaşayan akrabalarında olduğu gibi, özgür ve bağımsız olmak, geleceğe yönelik kaygılardan uzak durmak, gününü gün etmek Türkiye Çingenelerinin de en belirgin özellikleri arasında yer alır. Bu yaşam felsefesi sosyal yapı içerisinde önemli bir yeri olan kültürün de belirleyicisidir.”[1]
Çingeneler soy anlamında kapalı gruplardır ancak birlikte yaşadıkları toplumların kültürlerine uyum sağlarlar; dil, din ve müziklerini benimserler. Türkiye Çingeneleri de Osmanlı’dan beri devletle olan ilişkilerinde uyumlu ve ılımlı olmuşlardır. Bugün de kendilerini Müslüman, Türk ve Çingene olarak tanımlarlar. Çingenece diye bir dilleri vardır ancak temas ettikleri toplumlarla etkileşime girerek değişime uğramıştır ve şimdi de farklı coğrafyalarda farklı lehçeleri vardır. Günümüzde ise Türkiye’nin Batısında yaşayan Çingene toplulukları olan ve yerleşik yaşam süren Romanlarda, Çingeneceye benzer, müzisyenler arasında daha çok kullanılan bir argo vardır.
Çingene kültürü yazıyla değil, söz ile aktarılır. Dillerinin veya edebiyatlarının gelişmiş olduğu söylenemez. Bir anlamda geçmişe bağlanma ve geleceğe uzanma anlamına gelen dil ve edebiyat, Çingenelerin yaşam felsefelerinde bir yer bulamamıştır. Çünkü onlar “zamansız” bir topluluktur. Yalnızca bugüne bağlanırlar ve “hayatla bağlarını kuvvetlendirip doğanın ve beraber yaşadıkları halkların onlara yaşattıkları tüm zorluklara rağmen gündelik umutlarını korurlar.”[2] İletişim kurmak içinse içinde yaşadıkları toplumların dillerini benimsemişlerdir. Ancak gerçekte Çingenelerin kendilerini en iyi ifade edebildikleri dil, ulaşamayacağı, dokunamayacağı bir simgeselliği olan müziktir. Çingeneler özgürlüğe olan düşkünlüklerini ayrıca dansla, yani kuralsızca gerçekleştirebildiği bedensel hareketlerle gösterir. 
Farklı Çingene topluluklarında göçebelik ve yarı göçebelik sürmesine rağmen Romanlar şehirlerin mahallelerinde yerleşik düzene geçmişlerdir. Sosyal hayatta soy ve mesleklere göre bir anlamda gruplaşma söz konusudur. Genellikle yerel halkın yapmak istemediği ya da zaman içinde iş bölümüyle onlara kalmış olan meslekleri icra ederler. Müzisyenlik mesleği ise bunlar arasında üst bir konumda bulunur. Çingenelerin müzisyenliğinin sanatçılık veya zanaatkârlık olarak düşünülmesi gerektiğine dair tartışmalar da mevcuttur.  

Bohem Kavramı

Çingene yaşam felsefesi tüm dünyada birlikte yaşadıkları toplulukları az ya da çok etkilemiştir. Avrupa kültüründe en büyük etkisi ise Bohem kavramının oluşumunda görülür.  Öncelikle Fransa’da oluşan bu kavram, Fransızların Çingenelere Bohemien demesiyle oluşmaya başlamıştır. Bohem, 19. yüzyılda, sanatçının konumunda derin bir dönüşüm yaşandığı bir dönemde ortaya çıkmış, sanatçılar için özgürlükteki son noktayı temsil etmeye başlamıştır. “Artık Çingenelerle “bohem” sanatçılar arasında pek çok ortaklık vardır. Her ikisi de toplum dışı ve yoksul, özgür ruhlu gezginlerdir. Bohem terimi hem Çingeneler hem de marjinal hayatlar süren sanatçılar için kullanılmaya başlanır.”[3] Baudelaire, Rimbaud, Verlaine, Aragon gibi şairler, Courbet, van Gogh, Satie, Picasso gibi ressamlar ve müzisyenler bu olguyu temsil eder. Cervantès başta olmak üzere Callot, Vouet, Georges de la Tour, Henri Murger gibi romancıların başkahramanı ve başka birçok sanatçının önde gelen konusu olur. Marx’a göre “sağa sola savrulmuş başıboş ayaktakımı”, Bohemya tarihçilerinden Siegel’e göre ise “asi oldukları kadar asil, çalıp çırptıkları kadar cömert, her daim ölmeye ve öldürmeye hazır, vatansız, kozmopolit, “kendilerini boğan medeniyetin kaldıramayacağı kadar güzel ...”dir Bohemler. Tarih boyunca geçirdiği değişime ve kavram üzerine yapılan tartışmalara rağmen Bohemlerin Çingenelerin yaşam felsefesinden ne derece etkilendikleri ve hala ortak kalan zamansızlık, özgürlük ve serbestlik fikirleri kendilerini belli etmektedir.     

Çingene Müziği

Çingeneler bestecilikten çok icracılıklarıyla bilinir ve bir arada yaşadıkları toplumların müziklerinin icracısıdırlar. Romanlar şehirli Çingeneler olarak daha çok şehirli müzikleri, piyasa ve eğlence müzikleri icra ederler. Çingenelerde köylülük pek nadir olduğundan, müzik kültürleri de şehirlidir. Türk müziği repertuarlarının yanı sıra özel Çingene repertuarları da vardır, din dışı müzik yaparlar. Çingenelerin kendilerine özgü bir müzikleri var mıdır, yoksa Çingene müziği denilen şey içinde yaşadıkları toplulukların müziklerini kendilerine has bir şekilde icra etmeleri midir konusunda tartışmalar vardır.
Türk müziği repertuarının içinde Türk Halk Müziği ve yerel müzikler, Türk Sanat Müziği ve fasıl, arabesk ve diğer popüler müzikler sayılabilir. Kırsal kesimde yöresel, kentlerde ise eğlence müziğinin içindedirler. “Çingenelerin repertuarında yer alan yöresel müziklerle şehirli şarkılar sürekli para merkezli bir müzik uygulaması olduğundan, bunun sektörel bir yanı vardır ve çabuk tüketilebilecek niteliktedir. Para, içki, müzik üçlüsünün Türk müziği kültüründeki baş aktörleri Çingenelerdir.”[4] Bunların dışında Rumeli türküleri, kanto, zeybek, karşılama, hora ve kıvrak Anadolu oyun havaları da icra ederler.
Türkiye’de Çingene müziği denilen müzik yalnızca Romanlara özgüdür. Türk müziğinin makam, ritim, ezgi örgüsü gibi özellikleriyle uyumlu olmasının yanında Çingene yaşamını sözde ve müzikte yansıtan, yalnız onlara özgü bir ruhu vardır. Bu ortak karakterler kendini Dünyanın ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşayan Çingenelerle de paylaştıkları, seri, bol süslemeli, içli ve duygusal icralar, bazı ritimlerde yapılan esnetmeler olarak gösterir. Tam olarak Türk müziğiyle örtüşmeyen, Çingene kimliğiyle özdeşleşmiş müziklerinin bu kendine özgülüğü ve kimi icraların Çingeneler dışındaki müzisyenlerin yapamayacağı zorlukta olması da onlar için bir gurur kaynağıdır.
Günümüzde Türkiye’de az da olsa caz, funk gibi türler de icra edilmektedir. Çingene müziği füzyon veya sentez için en uygun türlerdendir. Bu yüzden Çingene müzisyenler jazz, funk, füzyon (dünya müziği) gibi türleri yapan gruplarda da çalabilir. Çingene müziğinin en klasikten en popülere dek uzanan esnek repertuarının ve Çingenelerin müzikal olarak farklı türlere uyum sağlayabilmelerinin sınırı yok gibidir. En uzak türler arasında bile karışım yapabilirler ve son olarak üstün bir doğaçlama kabiliyetleri vardır. Bu yeteneklerinin yanı sıra yeterince eğitimli olan stüdyo müzisyenleri füzyon veya sentez çalışmaları için tercih edilir.

Çingene Şarkıları

Çingene müziğinde çalgısal bir tür olan “Roman havası” daha yaygın olmasına karşın, Türkçe veya Çingenece sözleri olan, Çingene kültürünü yansıtan şarkı repertuarları da vardır. Konuları genellikle aşk, para, ayrılık, geçim sıkıntısı, vb.dir. Doğanın içinde yaşayan, doğayla bağlarını koparmamış olan Çingenelerin şarkılarında da doğal söylemler vardır ve hemen hepsinde mizahi bir anlatım bulunur. Çingene yaşamının her yönü şarkılarına yansır.
Çingenelerin en belirgin özelliklerinden olan abartı, düğünlerinde de görülür; eğlence ve neşe had safhadadır. Bunu sağlayan da müzik ve danslarıdır. Çingene şarkıları çoğunlukla düğünlerde çalınıp söylenir. Kusturica’nın Ak Kedi, Kara Kedi filminde yansıtılan bir Balkan Çingene düğünü ve düğün müzikleri de (haddinden fazla abartılıp abartılmadığını bilmesek de) bu olguyu gösterir. Filmde sık sık Çingenece konuşulması da dikkat çekicidir.
Yazılı kültürün uzağında olan Çingeneler için, şarkılar bir sözlü kültür ürünü olarak da düşünülebilir. Ancak yine de geçmişlerine, ortak hafızalarına dair bir şey bulunmaz. Asıl önemli olan ritim ve ezgi olduğundan, genellikle şarkıların sözleri doğrudandır, konuşur gibidir ve anlam bütünlüğü yoktur. Mani türü gibi, asıl söylenmek istenene gelene kadar kafiye olsun diye konulan sözlerle karşılaşılır. Çingene şarkıları iki bölümlüdür.  Mısra ve hece sayısı değişmekle birlikte şarkıların çoğunda 2 veya 4 mısralı kıtaları bağlayan nakarat kısmı vardır. İcra sırasında şarkıların biçimleri değişim gösterir. Ezgilerde görülen esneklik, bu şarkıların ana karakterini oluşturur. Şehirlerde yaşayan Çingeneler için Çingene şarkıları önemsiz ve anlamsız bulunur.
Çingene şarkılarının kadınlar arasında söylenen çeşitlerinde ritmik ünlemler de şarkının yapısına dâhil olur. İki grubun karşılıklı söyleşmesi biçiminde olabileceği gibi bir grubun içinde de söz tekrarları yapılabilir. Bir kadının söylediği sözü aynı ezgiyle diğerleri de tekrarlar. Bu uygulamalarda en önemli unsur ritimdir. Bu tip söyleşmeler Türkçe yapılır.
Çingene şarkılarının ezgi genişliği genellikle bir oktavı geçmez. Türk makamlarının dizilerine ve seyrine benzerdir. En temelde kullandıkları makam, uygun bir seyir ve ritimle neşeli karakter kazanabilen ancak hüzünlü de olduğu için Çingene ruhunu yansıttığını düşünebileceğimiz Hicaz makamıdır. Hicaz hem tampere sistemde hem de komalı sistemde çalınabilmektedir.
Çingeneler şarkıcılıkta çok başarı göstermemişlerdir. Her ne kadar günümüz Türkiye’sinde Çingene şarkıcılar varsa da fantezi, arabesk, pop gibi üslup belirteci olmayan piyasa müziklerini icra etmektedirler.

Çingene Çalgısal Müziği

Roman havası, ezginin 9 süreli ritimle harmanlanıp Çingene tavrının eklenmesiyle oluşur. 9 süreli usulü 2+2+2+3 şeklinde bölümlerler. En yaygın kullanılan 9 süreli Çingene ritmi, sondaki üçlünün sekizlik ve dörtlük olduğu “tulum”dur. Kendilerine özgü doğaçlamalarıyla çaldıkları çiftetelli havaları da Çingene repertuarında özel bir yer tutar. Sözsüz müzik yapmak Çingeneler için dil sorununu da ortadan kaldırır.
Roman müziğinde oyun havaları, yani çalgısal müzik daha ön planda olduğu için çalgıların da önemi artmaktadır. Çingeneler, birlikte yaşadıkları toplumların değişen müzik zevklerine göre değişmekle birlikte, hemen her çalgıyı kullanabilirler. Türk müziği icra ettikleri için, makam müziği çalınabilecek enstrümanlara ise doğal olarak bir yönelişleri olmuştur. Klasik kemençe, davul, zurna, darbuka, zilli veya zilsiz def, zil, klarnet, cümbüş, ud, kanun, keman, vb. başta olmak üzere, öncelikli olarak vurmalı, daha sonra nefesli ve telli çalgıları kullanırlar. Çingenelerin elinde herhangi bir çalgı o çalgının karakterini yansıtmaktan çıkar, Çingene ruhunun sesini veren bir araca dönüşür. Özellikle Çingenelerin zurna yerine son 60-70 yıldır kullanmaya başladıkları sol klarnetteki virtüöziteleri şaşırtıcıdır. Aslında komalı sesleri çıkartmak için tasarlanmamış klarnetten uygun ağızlık ve dudak pozisyonları kullanarak kendi üslupları doğrultusunda sesler elde edebilirler.  
Çingene, icra sırasında kendine has özelliklerini sergiler. Şarkının içinde sayısız süslemeli melodiyi peş peşe çalmak, söz aralarında boşluk bırakmamak, ritimleri süslemek, komalı sesleri abartmak bunlara örnektir.
Çalgıcı Çingene grupları ince saz, davul-zurna, caz, konser-stüdyo takımları ve kadın müzisyenler olarak beş ana başlıkta toplanabilir. Her grubun ekonomik getirisi, icra zorluğu, mekânı ve bunlara bağlı olarak Çingeneler arasındaki saygınlığı da farklılık gösterir.  Stüdyo-konser müzisyenliği daha eğitimli olanların yapabildiği bir iş olduğu için ve ünlülerle çalıştıkları için en üst kademede gibi düşünülebilirler. Ancak stüdyo müzisyenlerinin isimleri günümüzde birkaç istisna dışında dinleyici için çoğunlukla anonim kalır. Daha çok etnik caz veya Türk ve Batı müziği arasında sentez yapmayı deneyen müzisyenler tarafından da Çingene müziğine özel bir önem atfedilmiştir.
Romanların mekânlara göre düğün çalgıcılığı ve diskoya çıkmak olarak değişen uygulama alanları da vardır. Düğün müzisyenliği daha saygınken, diskoya çıkmak denilen eğlence mekânlarında veya açık havada dolaşıp bahşiş toplamak olarak özetlenebilecek icra biçimi zor ve geliri belirsiz olduğundan rağbet görmez. Düğün müziklerinde de her etnik gruba göre farklı tarzlar icra ederler.
Çingeneler müziklerini plak, kaset, CD olarak üreterek müzik sektörünün içinde var oldukları gibi, canlı müzik de yaparlar. Müzikte anı yaşayabildiği canlı müzik uygulaması, Çingene müzisyenin kendini daha iyi sergileyebildiği ve mesleki doygunluğa ulaşabildiği bir alandır. Plak kayıtlarına 1900’lerden itibaren başlayan Çingeneler, fasıl ve kanto icrasından, 60’lı 70’li yıllarda Çingene müziğinin ticari potansiyelini fark eden firma sahipleri tarafından yönlendirilerek kendi müziklerinin icrasına da başlamışlardır. 
Son dönemlerde yaygınlaşan “dünya müziği” piyasasında da etnik ve yerel özellikleriyle ön plana çıkarılan Çingene müziği yer bulmaktadır. Sadeliği ve duygusallığı ile yerellik, modernleşmeyle gelen yabancılaşma karşıtlığıyla anlamlandırılır. Çingene müziğinin bu potansiyeli, Türkiye’deki müzik yapımcıları ve firmalar tarafından erken bir dönemde fark edilmiştir. Ancak “dünya müziği” etiketiyle yapılan yerel müzikler gerçekten özgün örnekler olmamış, pazarlanabilen bir çeşit müziğe dönüşmüştür.

Çingene Olmayan Bestecilerde Çingene Müziği

Çingene olmayan besteciler tarafından Çingeneleri tasvir etmek için yapılan müzikler, ancak Çingene müziğinin ritim ve usul özelliklerinin taklit edilmesi, benzetilmeye çalışılmasıyla olur. Çingeneler ve Kanto büyük oranda bu bağlamda ele alınabilir. Kanto repertuarında çeşitli etnik gruplar işlenmiştir, Çingeneler de bunlardan biridir. Ayrıca Çingene müziğinin ana özelliklerinden olan 9 süreli ritim de Çingene kantolarının yanı sıra diğer kantolarda da kullanılmıştır. Çingeneler kanto müziğiyle icracı ve kimi zaman şarkıcı olarak da yan yana gelmiştir.
Çingene motifi, geleneksel gösteri sanatlarından Kukla, Karagöz ve ortaoyununda da kullanılmıştır. Eşlikçi çalgıcıların Çingene olması, Karagözün Çingene (Kıbti) kökenli olduğu düşünülmesi ve oyunda var olan Çingene tipi dışında Çingene müziği bu oyunda önemli bir role sahip değildir. Çingeneler eğlendirici olarak ayı oynatıcılığı da yaparlardı. Zilli def, darbuka gibi çalgılar çalar ve şarkı söylerlerken bir elleriyle kontrol ettikleri ayıyı oynatırlardı.
Dünyanın her yerinde yaşayan Çingene toplulukları müzikleriyle Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da bestecileri etkilemiştir. O döneme kadar halk müziği ile aynı olduğu düşünülmesine rağmen 20. yy.ın başlarında Bartok ve Kodaly’nin çalışmalarıyla Çingene müziğinin Macar müziğinden farklı olduğu ortaya konmuştur. Çingene müziğinden veya kültüründen etkilenerek bestelenmiş ve Klasik Batı Müziği repertuarına giren en önemli eserlerden bazıları Lizst’in 2 numaralı Macar Rapsodisi, Bizet’nin Carmen operası, Ravel’in Tzigane adlı rapsodisi, Verdi’nin Il Trovatore ve Puccini’nin La Boheme operası olarak sıralanabilir. Haydn, Schubert ve Brahms gibi besteciler de Çingene müziğinden etkilenen eserler vermiştir. İspanyol Çingene müziği Flâmenko da Avrupa sanat müziğini etkilemiştir.
Dünyaca ünlü caz piyanisti Dave Brubeck 1950’lerde İstanbul’a yaptığı bir gezide sokakta dinlediği Çingene müziğinden etkilenmiş ve 9/8lik ritimdeki Blue Rondo alla Turca adlı bestesini yapmıştır.
Yakın zamanda Avrupa’da Çingene müziğinin popüler olmasını sağlayan filmler yapılmıştır. Özellikle Emir Kusturica’nın, daha sonra Tony Gatlif’in Çingene yaşamının konu edildiği filmlerinde müzikler öyle etkileyici olmuştur ki filmin diğer unsurlarının önüne geçmiştir denilebilir. Bu alandaki en ünlü örnek Çingeneler Zamanı filminde Goran Bregoviç’in bestelediği Ederlezi şarkısıdır.

Çingeneler ve Arabesk Müzik

Türkiye’de 60’lı ve 70’li yıllarda ortaya çıkan arabesk müzik, Türk müziğinin “duygusallık” olgusuyla örtüşmesi, hüzünlü olması, yapısal özellikleriyle Çingenelerin icra etmekten hoşlanmaları ve Çingenelerin icra ettikleri piyasa müziklerinin bir anlamda devamı olması bakımından benimsenmiştir. Türkiye’nin çarpık modernleşme sürecinin sonucunda doğan arabesk müzik, önceden var olan fantezi ve Türk sanat müziği şarkılarıyla benzerlik taşımakla birlikte yeni bir müziktir. Çingeneler, önceden de uygulayıcısı oldukları bu popüler müziklerle taşıdığı yapısal benzerlikler, yeniliğe açık olması, içinde barındırdığı özgürlük ve serbestlik gibi özellikleriyle arabeski ilk çıktığı dönemlerden itibaren benimsemişlerdir. Kendi müziklerindeki ritimli pasaj- serbest gezinti- ritimli pasaj kurgusunu arabesk parçalara uyarlayarak bu müzikle kaynaşmışlardır. Diğer grupların bu müziğin dinleyicisi olmasına rağmen uygulayıcısı olmamaları, Çingenelerin zaten ustası oldukları keman, klarnet, kanun, darbuka, ud, vd. çalgıların kullanılması gibi nedenler Çingeneleri arabeske çekmiştir. İlk başlarda olmasa da son zamanlarda besteci olarak da arabesk müzik piyasasına dâhil olmuşlardır.
Bu kadar benimsemelerine rağmen arabeskin anlam dünyasıyla Çingenelerinki arasında bir açı bulunmaktadır. Arabesk müzikte konu edilen acı, keder, sıkıntı, hüzün, karamsarlık gibi unsurlar Çingenelerin yaşamlarında da mevcuttur ancak onlar şarkılarına bunu yansıtmaz, ironik ve mizahi bir anlatımla, “gerçek yaşamı gerçeküstü bir tarz kullanarak”[5] ifade ederler. Zaten yaşamlarında var olan zorlukları bir de şarkılarında konu etmezler. Çingene şarkılarının bu özelliği Afro-Amerikan topluluğunun 19. yy. sonunda ortaya çıkardı Blues şarkılarının sözleri ile de benzerlik taşır. Blue, kelime olarak da “hüzün” anlamına gelse de şarkılar, konu ettikleri üzüntülü durumlarla dalga geçer ve mizahi bir yöne sahiptir.

Çingene Yaşam Felsefesi ve Müzikleri

Çingenelerin kültürüne işleyen göçebelik, mekânsızlaşmalarına neden olmuş;  mekâna bağlı olmamak da geçmiş ve gelecekle ilişki kurma ihtiyaçlarını ortadan kaldırıp onları zamansızlaştırmıştır. Bu durum Çingenelerin hayatlarını belirsizliklerle ve soyutluklarla dolu kılmıştır. Müzikte ise böylesi bir yaklaşım kabul edilemez çünkü müzik hem ses, hem zaman sanatıdır.
“Zaman ise gerçek bir kavram olmakla birlikte gerçeklikle somutlanamaz. Öyleyse zamanla ilişkilenmek (ilişki kurmak) gerçek olanla (somutlukla) değil, soyutlukla sağlanabilir. Ancak müzik icrasında gerçeğin dışına çıkmak, zamanın ötesine geçmekle mümkün olabilir. Çingenelerin müzik icrasında zaman, gerçeği simgeler. Zamandan kopmadan zamanı aşmak müzikteki başka etmenleri devreye sokarak sağlanabilir. Çingene müziğindeki zamansızlık veya zamanın dışında yer almak ancak gerçek üstü icra ile sağlanabilir ve soyutlukları içerir… Nitekim Çingenelerin müzik uygulamalarında görülen gerçekle gerçek dışı arasındaki sürekli gidiş gelişler, zamanı kavramalarındaki güçlükten veya zamansızlıktan ötürü ortaya çıkmaktadır. 
Mekânsızlık da bundan farklı değildir. Çingene yaşamının en önemli göstergelerinden biri olan toprağa bağlanamama duygusu, yani vatansızlık- dolayısıyla mekânsızlık- bize müzikal icradaki yapı kavramını hatırlatmaktadır. Müzik bir zaman sanatı ise de onun yapısal karakteri de bir o kadar önemlidir. Müzikteki form/yapı unsuruna dikkat edilmeden yapılan başlıca icra şekli doğaçlama icradır. Bu da Çingene müziğinin vazgeçilmez karakterini oluşturur. Çingene müzisyen şifrelerinin ona yüklediği mekâna bağlanmama duygusunu, müziği ile ortaya koymanın bir yöntemi olarak doğaçlama icrayı kullanacaktır. Doğaçlama tarzındaki icra ile kendisine ait olan yapı anlayışını oluşturarak yarattığı mekânda (ezgisel bütünde) mutluluğu arayacaktır. Ve böylelikle en azından kendi dünyasında kurduğu gerçekle yüz yüze gelecektir.”[6]
Çingeneler ezgi işleme, taksim, ritmik melodi kalıplarıyla doğaçlama gibi çeşitlerde doğaçlama yaparlar. Çingene şarkılarının Blues şarkı sözlerine olan benzerliği gibi, doğaçlama yapmak da cazla benzerlik gösterir. Doğaçlama, yüzyılın başında Afro-Amerikan topluluklarında çok yaygın görüldü ve cazın doğuşuna yol açtı. Afrikalılar da anavatanlarından alınmış, köle olarak çok zor zamanlar geçirmişlerdi. Mekânsızlık, köklerinden koparılma ve doğanın içinde olma gibi özellikleriyle de Çingene kültürüyle benzerlik gösterirler. İki toplulukta da doğaçlamanın bu kadar önem kazanması dikkate değerdir.
Çingeneler en çok, hatta kimi zaman ısrarla 9 süreli ritim kalıplarını kullanırlar. 
                “Çingeneler arasında ritim kalıplarının 9 süre ile sınırlandırılması, belirli ölçülerde kendi yaşam alanlarının da sınırlandırılması anlamına gelir. Hâlbuki bir Çingene için yaşamın hiçbir kesitinde sınır olması düşünülemez; kaldı ki bir Çingene buna izin de vermez. O halde hayatın içindeki sivrilmeleri müzik icrasında da bir biçimiyle gerçekleştirmek gerekir. Çingene olmayanların icra ettikleri veya dinledikleri müziklerdeki gibi kalın ve belirgin hatlarıyla müzik yapmak Çingene için özgürlüğün kısıtlanması anlamına gelir.  Ancak burada karşımıza son derece ilginç bir durum çıkar. Zira Çingene daha önce de belirttiğimiz gibi, kendi yaşamının gerçeği olan bazı kuralları yerine getirmek zorundadır. İşte hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri olan ritim (müzikteki zaman kavramı burada devreye girer) bunlardan biridir. Her ne olursa olsun hayatın ritmini bozmak, ona baş kaldırmak, karşı gelmek bir Çingenenin asla göze alamayacağı şeylerdir.  Ama Çingenenin içindeki özgürlük fikri, kabına sığmaz yaratılışta olması onu bu kalıplar içinde adeta bağlar. Bundan kurtulması, kısa sürelerle de olsa gerçeküstü fikrine geçişler yapması onun tabiatı gereğidir. Ancak bu müzikteki ritimler üzerinden yapılamaz. Doğanın müzikteki en temel yansıması olarak gördüğü ritim kavramı, Çingene için yaşamın gerçeğidir ve üzerinde köklü değişimler yapmak tabiatın temel prensipleri ile “oynamak” anlamına gelir. Ritmi bir kült olarak değerlendiren Çingene, yaşam felsefesi gereği gerçekle uyuşmayan gerçeküstü olgularla da daima iç içedir. Bunun müzikal yansıması ise melodiden başka bir şey değildir. Ritim tabiatın bize bahşettiği bir unsurdur ve değişmezdir, zaman gibi durdurulamaz olandır. Özgün kurallarla belirlenmiştir. Melodi ise insan icadıdır ve sonsuz değişimleri içerir. Öyleyse Çingene müzisyen gerçeküstü olgulara duyduğu ihtiyacı melodi üzerinden hayata geçirebilir. Nitekim böyle de olur. Çingenelerin müziklerinde yer alan bu iki unsur (ritim ve melodi) sürekli uyum halindedir. Ritim kalıplarıyla melodinin anlamı arasında var olan uyum o denli ileri düzeyde kullanılır ki müzikal uyumun bu denli ileri düzeye ulaşmış olması insanda şaşkınlık yaratır. Kabına sığmayan Çingene müzisyen yine bu uyumu sekteye uğratma ihtiyacını bilinçaltında hisseder.”[7] 

Kaynaklar
DUYGULU, Melih, 2006, Türkiye’de Çingene Müziği, Batı Grubu Romanlarında Müzik Kültürü, Pan Yayıncılık, İstanbul
DEĞİRMENCİ, Koray, 2011, “Local Music from out There': Roman (Gypsy) Music as World Music in Turkey”, International Review of the Aesthetics and Sociology of Music, Vol. 42, No. 1, Haziran, : 97-124
SAY, Ahmet, 2006, Müzik Tarihi, 6. Baskı, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara
ARTUN, Ali, “Baudelaire’de Sanatın Özerkleşmesi ve Modernizm” başlıklı metnin “Bohemya” bölümü, Modern Hayatın Ressamı içinde, (İstanbul: İletişim Yayınları, sanathayat dizisi, 4. Baskı 2007) s. 15-18
Skop dergisi, Paris’teki Grand Palais’de Leonardo’dan Picasso’ya Bohemler Sergisi Basın bülteninden, 26/12/2012 / skopbülten, http://www.e-skop.com/skopbulten/paristeki-grand-palaisde-leonardodan-picassoya-bohemler-sergisi/1033





[1] Melih Duygulu, Türkiye’de Çingene Müziği, 26.
[2] A.g.k., 45.
[3] Skop dergi, elektronik skop bülten, 26 Aralık 2012
[4] Melih Duygulu, Türkiye’de Çingene Müziği, 38.
[5] A.g.k., 92.
[6] A.g.k., 132-133
[7] A.g.k., 136-137

No comments:

Post a Comment