Trim
Trak
Trim
Trak
Demir
tekerlekler raylarda dönmeye başladı, sonuna götüren son yolculuğu başlamıştı.
Yemekli vagon açık mıdır acaba diye düşündü. Çünkü ucuza bira içerek sigarasını
da içebileceği kısa da olsa rahat bir yolculuk yapmak isterdi, bilet kontrolüne
de takılmazdı. Sonra hiç parası olmadığını düşünerek vazgeçiyordu ki, “ödemeden
inerim” dedi. Normalde bunu asla yapmazdı çünkü trene biletsiz binmek yetmezmiş
gibi zaten ucuz olan yemekli vagonda içtiği alkolü ödememenin bohem bir yanı
yoktu. Yine de henüz kimsenin gelmediği yemekli vagona giderek
köşe bir bölmeye oturdu, eprimiş camel paketinden bir sigara çıkardı ve kalan
sigaralarının kısa yolculuğunda yetip yetmeyeceğini düşünerek pakete şöyle bir
göz attı; yeterdi. Nasıl olsa artık kendini daha çabuk öldürmek gibi bir gayesi
yoktu.
Daha
içki bile söyleyememişken tren diğer istasyonda durdu ve birkaç yeni yolcu
aldı. Bunlardan yalnızca biri, kendi yaşlarında bir kadın biraz önce kendisinin
yaptığı gibi doğrudan yemekli vagona geldi ve onun olduğu yere kaçamak bir
bakış attıktan sonra çaprazındaki bölmeye sırtı dönük şekilde oturdu. “lanet
olası bir backpaker” diye düşündü ilk anda, biraz onu gözlemledi ama çok da
ilgilenmedi. En sonunda birasını istedi, ilk yudumlarını alırken dördüncü
sigarasını yakmıştı; “beklediğim kadar kaygısız değilim demek ki” diye geçirdi
içinden. O sırada kadın dönüp ona baktı, kısa bir ikircimden sonra gelip
karşısına oturdu ve bir sigara istedi. –ah istediğinin ne büyük bir şey
olduğunu bilseydi, onu vermemden utanırdı- diye düşündü. Sigarasını yakınca
kadın “burada oturabilir miyim biraz?” dedi, “ben birkaç istasyon sonra
ineceğim” desem de birasıyla çantasını da diğer masadan alıp karşıma kuruldu.
Bu
hareketinden sonra biraz ilgimi çekmedi diyemem. Aslında kızıl saçları da biraz
ilgimi çekmemişti diyemem. Ama şimdi sigarasından nefes çekerken bana dik dik
bakması … artık kesinlikle ilgimi çektiğini söyleyebilirim. Onda kesinlikle
“dirty” bir şeyler vardı. Sonra, bu gizemle taban tabana zıt şekilde neşeli bir
“Merhaba!” dedi. “Ben XXX”. Yapmacık bir şekilde elini uzattı sıkmamı ister
gibi. Neden bilmiyorum, o kadar inançlıydı ki onu üzmek istemedim galiba, ben
de gönülsüzce elimi uzatıp “YYY” dedim. Çok mutlu oldu ! sigarasını sevinçle
söndürdü. O kadar büyük ve içten güldü ki ben de gülümsedim. O sırada bir
istasyonda daha durduk, yemekli vagona kimse gelmedi. Biralarımızı yudumladık,
o içten gülümsemesini sürdürdü; bense karanlık düşüncelerimin gölgesi ardından
sırıttım ruh halim elverdiğince.
Trim
Trak
Trim
Trak
Aslında
o anda çoktan anlamış olurdum onu, ne yaptığını, ne yapacağını; ne olduğunu ve
ne olacağını. Ama ben artık tüm bunlardan geçmiş, en sonunda son yıllarımı esir
alan mücadeleyi yenmenin bir yolunu bulmuş ve ufak ufak dünyevi bağlarımı
gevşetmiştim.
Tren
hareket ederken bana nereye gittiğimi sordu. “sona” dedim. Son durak dediğimi
sandı herhalde, “aa ankaraya mı gidiyorsun sen de, ben de ankaraya gidiyorum.”
dedi. “ondan sonra nereye gideceksin?” “ondan sonrası yok ki!” dedim. Ankaradan
sonra bir yere gitmeyeceğim dediğimi zannetti sanırım, büyük tebessümü soldu
biraz; can sıkıcı olduğumu düşünmüş olmalı. “ben ankarada birkaç tanıdığımı
görüp kapadokyaya, oradan karadeniz, Gürcistan, Azerbaycan, rusya, derken dünya
seyahatine çıkacağım” dedi. “Hatta şu an çıkmış bulunuyorum” diye kıvançla
ekledi. “Sen ankarada ne yapacaksın?”
“ben ankaraya gitmiyorum aslında, bir sonraki istasyonda ineceğim”
dedim. Anlamazlıkla baktı. Ne sorarsa merak ettiği şeyi öğrenebileceğini
tartarak “nereye gidiyorsun peki?” dedi. Bu defa doğruyu çağrıştırabilecek bile
herhangi bir şey söylemek istemedim uğraşmak istemediğim için. Arkadaşım orada
oturuyor, birkaç günlüğüne evine davet etti, uzun zamandır görüşememiştik gibi
bir şeyler geveledim. “benimle gelmek ister misin?” diye sordu sonra pat diye,
durağın da yakınlaştığını görmüş olacak ki.. “yola benle devam etmek istemezsen
dönüş trenine biner yine arkadaşına gidersin. Ama ben senle yolculuk etmek
isterim. Gürcistana, oradan azerbaycana, oradan Ukrayna ve rusyaya otostop
çekmek, birlikte transsibirya trenine senle binmek isterim. Yola çıkmadan
yalnız olmanın daha iyi olacağını düşünmüştüm ama şuan bir yol arkadaşına
ihtiyacım olduğunu hissediyorum.” Dedi.
Trim
Trak
Tam
o sırada istasyona yaklaşmıştık, tren yavaşlamaya başladı, hemen karar
vermeliydim. 10 dakika önce umurumda bile olmayacak bir teklif bir anda beni
düşündürmeye başlamıştı. Birçok farklı ülke gezmiş olmama rağmen böylesine bir
yolculuk beni hiç cezbetmemişti. Ama bu teklif .. kaybedecek birşeyim
olmamasının yanı sıra, karşımda müthiş bir arzuyla dolup taşan, ne istediğini
–az çok- bilen/arayan ama en nihayetinde bir hikayesi olan biri vardı. Ve benim
bir hikayem yoktu. Sona gelmiştim ama benim bir hikayem yoktu, hiçbir zaman da
olmasını istememiştim, olması için çaba sarf etmemiştim. Ama şu an bu kadına ve
onun hikayesini gerçekleştirmesine yardım etmek için müthiş bir istek duydum.
Hayatta en son ne zaman bir şeyi istediğimi, hatta onun için arzu duyduğumu
hatırlamıyordum; şu an hissettiğim ise -sanırım- buna en yakın şeydi. Bunları
düşünürken ineceğim “son” durak geçti. Karşımdaki kızıl kadın şu an fark edilir
derecede büyük gülümsüyordu; mutluydu.
20.
yyda tıp biliminin gelişmesiyle, insanlığın binlerce yıldır sırlarını
araştırdığı gizemler de bir bir aydınlanmaya başlamıştı. Sıtmayı yüzde yüz
önleyen aşılardan birçok kritik kanser türüne çare bulunmasına, görme ve işitme
gibi duyu kayıplarının yeniden kazanılmasından şizofreni ve epilepsi gibi
psikiyatrik hastalıkların iyileştirilmesine kadar pek çok ilerleme
kaydedilmişti. Tüm bunlar olurken organ nakillerinde de mucizevi aşamalar
kaydedilmiş ve başlı başına kendisi çağın en büyük sorunu haline gelecek olan
yaşam nakli bulunmuştu. Önce tekil organların fonksiyonunu yitirmesi üzerine
başlayan çözüm arayışları, yaşam süresinin uzatılması, yapay organ çalışmaları
vb araştırmalarla entegre edilerek dokuları uyum gösteren bir bireyden diğerine
yaşam süresi nakli olarak özetlenebilecek bir keşfi ortaya çıkarmıştı. Örneğin
ölümcül bir hastalığı nedeniyle 27 yaşında ölmesi beklenen 20 yaşındaki bir
hastaya 33 yaşında bir hastadan 13 yıllık bir yaşam nakli yapıldığında, eğer
operasyon başarılı şekilde gerçekleştirilebilirse, 33 yaşındaki donör görüntüsü değişmese de fiziksel
olarak 46 yaşında oluyor; hasta ise 40 yaşına kadar yaşayabileceği bir ömür
edinmiş oluyor.
Tıbben
sağlanan bu gelişme için gönüllü sayısının çok olmadığını belirtmeye gerek
olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, bir kişinin tüm ömrünü bağışlaması (intihar)
yasaklanmış olup kişi başına bağışlanabilecek yaşam ömrü de evrensel olarak
kısıtlanmış ve tüm diğer tıbbi seçeneklerin denenmiş olması şartına
bağlanmıştır. Bu türde bağışlarda yapılacak kazanç/kayıp hesaplarında da
aktüeryal hesapların kullanılması esası geçerlidir. Ancak yasalarla getirilmiş
kısıtlamalar bu işlemin karaborsada ve illegal olarak yapılmasının önüne
geçememiştir. en çok da darkweb'in kullanıldığı karaborsada organlarını ve bebeklerini satanlar, hala köle
ticareti yapmaya kalkanlar olduğu gibi yaşam süresini satanlar da türemiştir. Bunun
diğerlerinden önemli bir farkı, satış karşılığında alınan ücrettir. Çünkü satıcı
yaşam süresini verdikten sonra, kazandıklarını harcayamayacaktır. ..
Hükümetlerin
belli bir yaşın üzerine çıkmış zenginleri denetleme taahhütünün geçerli
olmayacağı çok belli olmasına rağmen illegal yaşam satışı pazarında belli
kurallar oluşmuştur. Bu hem satıcıları hem de alıcıları pazara dahil etmek için
alınması gerekli önlemlerdendir. Buna göre, hiç kimse %99 güven aralığında
tespit edilen yaşam süresinin %80’inden fazlasını satamaz –ki bu süre her halükarda
40 yılı geçmeyecektir- ve kimse alım tarihindeki yaşının %50’sinden fazla yaşam
süresi satın alamaz. Bahse konu alım-satım işlemlerinde uygulanacak
fiyatlar her sözleşme başına taraflarca belirlenecektir. Ancak, satılan her bir
yaşam yılının fiyatı asgari primin altında olamaz.
Yolu çok kelime sarf etmeden, ara sıra birbirlerine gülümsemek ve uyumakla geçirdiler. Gözlerini Ankara Garında açtılar, güneş vardı. Kondüktör bilet kontrolü yapmamış mıydı? Bilinmez .. gözlerini Ankara Garında açtılar, o gün kimse ölmedi.
...
... devam edecek
No comments:
Post a Comment