Melody Gardot'nun müziğini ilk kez, 2014 kışının kasvetli bir salı akşamı mesai çıkışı serviste radyoyu açtığımda duymuştum. Açık Radyo'daki caz programlarından biriydi. Dinlemeye başladığımda şarkının son saniyelerini duyabilmiş, ancak Kavacık'ın sessiz kasvetli akşamında yüreğime kazınan bu büyülü müzikten inanılmaz derecede çok etkilenmiştim. Çalanın ne olduğunu asla bulamazdım, neyse ki sunucu şarkının ismini, "Love Me Like A River Does"ı söyledi de var olduğunu hiç tahmin etmeyeceğim ama kendimi içine gömebileceğim bir melankoli dünyasının kapısı ruhumda açılabildi.
O akşam eve döndüğümde böylesine güzel bir müziğin ve onun yaratıcısı olan böylesine müthiş bir müzisyenin dünya çapında üne ulaşmamış olmasına ve daha önce duymamış olmama çok şaşırıp internette melody gardot'yla ilgili haberlere baktım. Wikipedia'da yer alan hayat hikayesinden çok etkilendim ve müziğindeki büyünün nereden kaynaklandığını anladım. Gardot küçük yaşta piyano çalmaya başlamış, 16 yaşına geldiğinde ise Philadelphia barlarında caz çalıyormuş. 18 yaşında geçirdiği bir trafik kazasından sonra omurgasında oluşan hasar nedeniyle birkaç yıl hastanede yatmış. İlk başta konuşma yetisini bile kaybetmesine rağmen, müzik terapisi sayesinde tekrar eski yetilerine kavuşmaya çalışmış. piyano çalması için gereken vücut pozisyonunu alamadığından, yattığı yerde çalabilmek için gitar öğrenmiş ve beste yapmaya başlamış. sinirlerinde oluşan hasar nedeniyle ses ve ışık acı veriyormuş.
Gardot'nun müziği bu nedenle çok yumuşak ve sahnesi çok karanlık (hatta sahnedeki az ışıktan bile etkilenmemek için konserlerine güneş gözlüğüyle çıkıyor). bestelerindeki sıcak bir battaniye gibi sarmalayan karanlığın da günlük hayatının bir parçası olarak çektiği acıyla savaşının bir ürünü olduğunu düşünüyorum. müziğin dokunulamamasına, koklanamamasına rağmen aslında ne kadar somut ve maddi etkisi olan bir olgu olduğunu böylesine apaçık görmek de özel bir ilgi doğuruyor ve tuhaf bir heyecan yaratıyor bende.
internetteki kısa gezintimin sonunda Gardot'nun aslında dünyada ve hatta ülkemizde tanındığını fark ettim. ne şans ki, en son 2013 yılında Türkiye'de konser veren Gardot'yu, İKSV Caz Festivali kapsamında 6 Temmuz'da tekrar dinleyebileceğiz. kalmama riskini göze alamadığımız için, benim gibi müziğinin hayranı olan bir arkadaşımla bir kaç ay öncesinden biletlerini aldık. İşimiz gereği istanbul'da olmama ihtimalinden korkuyorduk, neyse ki istanbul'da olacağımız da an itibarıyla kesinleşti. eskiden bildiğimiz love me like a river does, impossible love gibi rüştünü ispatlamış parçalarının yanında, 2015'te yeni yayınladığı albümü Currency of Man'den de parçalar dinleyeceğimizi düşünerek hazırlıklara başladık bile. bu albümde de Same To You ve Preacherman şimdilik ilk dikkatimi çekenler.
Acaba sizin en sevdiğiniz Melody Gardot parçaları hangileri olacak?
Bonus: Somewhere Over The Rainbow'da çellist Stephan Braun parçaya çelloyu gitar gibi çalarak eşlik ediyor
Lars von Trier 2011 tarihli Melancholia filminde günlük ritüellerin anlamsızlığını, melankoliyi, Richard Wagner’in Tristan und Isolde operasındaki gibi aşk ve ölümün birbirine girmişliğini ve bu durumların sebep olduğu duyguların Melancholia gezegeni gibi insanı kovalayışını ele almıştır. Trier bu filminde Tristan und Isolde’dan ilham alarak, Alman Romantizmi’ne gönderme yapmıştır. Yitirilmiş bir çağa özlem duyan Alman Romantikleri gibi Trier de Melancholia’da modernizme olan tepkisini ve doğaya, doğal olana dönüş arzusunu yansıtmıştır. Melancholia’nın operadan aldığı en önemli özellik ana teması Liebestod yani “aşk-ölümü”dür. Schopenhauer’in felsefesine göre ölüm, hayattan vazgeçme ve her şeyi kucaklayan birliğe dönme anlamında olumlu değerlendirilir. Filmin sonundaki ölüm ve Dünya’nın sonu da bu bağlamda modernizme, günümüz Batı toplumlarına getirilen bir eleştiridir.
ABSTRACT
Lars von Trier adresses the emptiness of daily rituals, melancholy, intermixing of love and death as in Tristan und Isolde and chasing of these emotions as planet Melancholia. He refers to German Romanticism by inspiring from Tristan und Isolde. As the German Romantics who yearn for long gone times, Trier reflects his reaction to modernism and his desire for turning back to nature and the natural one. The principal characteristic Melancholia took from the opera is the main theme Liebestod which means “love-death”. According to Schopenhauer’s philosophy, death is considered as redemptive in the sense of liberation from life and returning back to the oneness and is for this reason positively valued. In this sense, the final death and the end of the World in the movie is a criticism to modernism and Western societies of present day.
Yitirilmiş bir çağa özlem duyan Alman Romantikleri gibi Trier de Melancholia’da modernizme olan tepkisini ve doğaya, doğal olana dönüş arzusunu yansıtmıştır.
MELANCHOLIA FİLMİ ve TRISTAN und ISOLDE
Melancholia, senaristliğini ve yönetmenliğini Lars von Trier’in (1956-...) yaptığı, 130 dakikalık, 2011 tarihli etkileyici bir film. Wilhelm Richard Wagner’in (1813-1883) Tristan und Isolde operasının prelüdü filmde en sık kullanılan ve böylelikle filme damgasını vuran müziksel temadır. Melancholia'da Charlotte Gainsbourg, Alexander Skarsgård, Stellan Skarsgård, Charlotte Rampling, John Hurt, Udo Kier ve Kiefer Sutherland gibi birçok iyi oyuncu yer almıştır. Filmin görüntü yönetmeni Manuel Alberto Claro, ses tasarımcısı ise Kristian Eidnes Andersen'dir. İsveç, Fjaras’taki Tjolöholm Kale’sinde çekilen film, 2011 Avrupa Film Ödülleri'nde en iyi film, görüntü yönetmeni Claro en iyi sinematografi ve başroldeki Kirsten Dunst da Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanmıştır.
Lars von Trier, yönetmenlik kariyerinin ilk yıllarından itibaren adından söz ettiren, filmleriyle de insanları etkileyip, şaşırtıp tartışma yaratmayı başaran bir yönetmen. Zaten yönetmenin sloganı da: “Film ayakkabınızdaki bir taş gibi olmalıdır.”1Bunu anlamak için Melancholia'dan önceki Antichrist (2009-Deccal) filmini de hatırlamak yetecektir. Trier'in çok bilinen diğer bazı filmleri Breaking The Waves (1996-Dalgaları Aşmak), The Idiots (1998-Gerizekalılar), Dancer in the Dark (2000-Karanlıkta Dans), Dogville (2003), ve Manderlay’dir (2005). Şu an üzerinde çalıştığı filminin ismi de Nymphomaniac.
Yönetmen birkaç yıl önce, son filmi Melancholia'nın Cannes Film Festivali'ndeki basın toplantısında yaptığı gafla gündeme gelmişti. “Kendisine Alman kökenleri ve eserindeki Gotik etkilerle ilgili yöneltilen soruya: ‘Kendimi uzun süre Yahudi zannettim ve Yahudi olmaktan mutluydum. ... Daha sonra Yahudi olmadığım ortaya çıktı. ... Gerçekten bir Nazi olduğumun farkına vardım ve bu da bana zevk verdi. ... Ne diyebilirim? Hitler'i anlıyorum. Bazı yanlış şeyler yaptı kesinlikle ama en sonunda sığınağında oturan halini düşünüyorum da ... Evet ona sempati duyuyorum, biraz.’ Kendini, düşürdüğü zor durumdan kurtarmak için şunu ekledi: ‘Yani, İkinci Dünya Savaşı yandaşı değilim, Yahudilere de karşı değilim. Hatta Yahudilerin yanındayım çok; gerçi o kadar değil, çünkü İsrail tam bir baş ağrısı. Ama yine de, bu cümleyi nasıl sona erdirebilirim ... Tamam ben bir Nazi'yim.’ ”2 Bunun üzerine festival yönetimi ve yönetmenin kendisi özür dileyen açıklamalar yayınladı. Ancak Trier'in bu açıklamasının gerçek etkisi zamanla görülecek.
Filmin Konusu ve Gönderme Yaptığı Resimler
Melancholia'da Lars von Trier, günlük ritüellerin anlamsızlığını, melankoliyi, Tristan und Isolde’daki gibi aşk ve ölümün birbirine girmişliğini ve bu duyguların Melancholia gezegeni gibi insanı kovalayışını başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Trier bu filminde Tristan und Isolde’den esinlenmiş, Wagner’in müziğini de kullanarak Alman Romantizmi’ne gönderme yapmıştır.
Film iki perdeli bir sahne eseri gibi, kız kardeşlerin isimlerini taşıyan Justine ve Claire adlı iki bölümden oluşur. Öncesinde ise çok ağır çekimde, filmde yer alan veya almayan bir dizi görsel leitmotif'in3 sıralandığı, opera uvertürü benzeri bir giriş yer alır. İlk olarak, Alman romantik ressam “Caspar David Friedrich'in (1774-1840) elinden çıkmış gibi görünen bir günbatımında”4 yüzünde tarifsiz karanlık bir ifadeyle gözlerini açan Justine'i görürüz (Resim 1)5. Bu görüntü, Friedrich'in Doğan Güneşin Karşısında Kadın (Batan Güneşin Karşısında Kadın) (1818-20) adlı tablosuyla benzerlik taşır (Resim 2)6. Yine bu görüntüye, kıyamet alametiymişçesine gökyüzünden yağan ölü kuşlar eklenmiştir.
Resim 1. Melancholia filminden bir sahne
Resim 2. Caspar David Friedrich, Doğan Güneşin Karşısında Kadın (Batan Güneşin Karşısında Kadın), 1818-20, Tuvale yağlı boya, 22 x 30 cm, Folkwang Müzesi, Essen.
Başka bir görüntüde Justine gelinliğiyle ormanda yürümeye çalışır ancak ayaklarına dolanan kökler nedeniyle ilerleyemez. Apollon'dan kaçan Daphne gibi ağaca dönüşmekte olduğunu da düşünebiliriz7. Bu uvertürün belki de en ilginç görüntüsü, elinde buketi ve üzerinde gelinliğiyle (Resim 3)8 İngiliz ressam Sir John Everett Millais'in (1829-1896) “Ophelia'sı9 gibi”10 (1851-52) nehirde sürüklenen Justine'dir (Resim 4)11. Uvertür, devasa bir gezegenin tehditkâr bir şekilde Dünya’ya yaklaşıp ona çarpmasıyla son bulur.
Resim 3. Melancholia filmi, fotoğraf Christian Geisnaes
Resim 4. John Everett Millais, Ophelia, 1851-52, Tuvale yağlı boya, 76 X 112 cm, Tate Gallery, Londra.
İlk bölümde Justine, en mutlu olması gereken gün olan düğününde bir türlü mutlu olamamaktadır. Yeni evliler kocaman limuzinlerini kır yoluna sokamadıkları için düğüne gecikirler ancak kutlama günbatımından doğumuna dek devam eder. Kız kardeşi Claire ve eşi John'un şato benzeri evlerinde gerçekleştirilen bu düğün için John çok masraf yapmıştır ve her şeyin yolunda gitmesi için uğraşır. Ancak babasıyla ayrı olan annesinin iğneleyici konuşmaları ve patronunun reklam sloganı bulması için peşinde koşturması, durumu Justine için kolaylaştırmaz. Bu bölümde Justine’in sık sık baktığı bir yıldız vardır; Antares12. Ancak filmin devamında yok olur. Justine partiden uzaklaşır ve gece boyunca uzak durur, bahçede bir yabancıyla birlikte olur ve müstakbel kocası Michael’ın onu terk etmesine ve diğer davetlilerin gidişine sebep olur; düğün mahvolmuştur.
“Claire” adlı ikinci bölümde ise Justine, ablası Claire’in yanına gider. Düğün günü başlayan depresyonu artmıştır ve günlük aktivitelerini bile kendisi yapamaz haldedir. Tanınmış bir astronom olan John, Antares’in yok olmasının nedeninin, önüne geçen Melancholia gezegeni olduğunu açıklar. Dünya’dan çok daha büyük mavi bir gezegen olan Melancholia, Güneş’in ardında saklanmıştır ama şimdi giderek Dünya’ya yaklaşmaktadır. Claire, internette Melancholia’nın Dünya’nın çevresinde “ölümün dansı” denilen bir hareketi olduğunu ve sonunda Dünya’ya çarpacağını okumuştur ve çok korkmaktadır. John ise zararsız bir şekilde birbirlerinin yanından geçeceklerinden emindir. Melancholia’nın en yakın olduğu gece çarpışma olmaz. Ertesi gün tekrar baktıklarında ise gezegenin Dünya’ya doğru daha da yaklaştığını görürler. John bunu anladığında intihar eder. Justine ise sakin bir şekilde kıyameti beklemektedir. Claire’e evrende başka hayat olmadığını bildiğini söyler ve bu ablasını çok kızdırır.
Filmin sonuna doğru, çarpışmanın gerçekleşeceğinden emin olan Claire oğlu Leo’yu da alarak kasabaya gitmeye çalışır, o sırada golf sahasındaki 19. delikten geçerler. Ancak John önceden golf sahasında 18 delik olduğunu söylemiştir. Bu gerçekte var olmayan 19. delik bir çeşit Araf’ı simgeler. Artık Dünya’da yaşam son bulmaktadır, ama henüz ölüm gerçekleşmemiştir. Claire’e göre kasaba bir kurtuluştur ancak oraya erişemeyecektir. Yani iki yer arasında sıkıştığı bir mekân olur 19. delik.
Justine, Leo’yu tahta çubuklardan Amerikan yerlilerininkilere benzer koruyucu bir “sihirli mağara” yaparak rahatlatır. Filmin sonunda Melancholia Dünya’ya çarparken üçü barınağa girip, el ele tutuşurlar. Etraflarında, birazdan alev alarak sonsuza dek yok olacak olan kır manzarasını ve dumanı tütmeye başlayan ağaçları görürüz.
Justine ve Claire mitolojik kişiler olan Diana ve Kassandrayla da benzerlik taşırlar13. Diana, erken çağlardan beri Yunan Artemis'iyle bir tutulan İtalya'lı bir tanrıçadır. Diana'nın Roma'da anlatılan efsaneleri Yunan Artemis'inden esinlidir.14 Artemis, sonsuz bakirelik dileğinde bulunmuş, Zeus bu dileğini kabul etmiştir.15 Yani asla evlenmeyecektir. Filmde de sanki Michael’la evlenmemesi kendini doğrulayan bu kehaneti gösterir. Artemis aynı zamanda ‘vahşi hayvanlar ecesi’dir;16 hayvanları kontrol eder. Filmin başında da Justine, Abraham adlı atla konuşur, ona evlendiğini anlatır. İkinci bölümün başlarındaysa Melancholia’yı ilk kez görmeden biraz önce Abraham’la gezintidedir, at çılgına döner ve Justine (döverek de olsa) onu sakinleştirir ve atı oturtur. “Apollon nasıl ki kimi zaman Güneş-tanrı olarak ışığı simgeliyorsa, (kardeşi) Artemis de kimi zaman Ay-tanrıça olarak yine ışığın simgesi olur”17 Justine de sık sık gökyüzüne bakar, sanki oradan ilham almaktadır. Justine filmde ay ışığı olarak da düşünebileceğimiz Melancholia’nın ışığında “yıkanır”. Justine’in dere kenarında uzandığı mekân (Resim 5)18, Harmenszoon van Rijn Rembrandt’ın (1606-1669) 1634 tarihli Tanrıça Diana Perileriyle Yıkanıyor tablosundaki mekânla benzerlik gösterir (Resim 6)19.
Resim 5. Lars von Trier, Melancholia filminden bir sahne.
Resim 6. Harmenszoon van Rijn Rembrandt, Tanrıça Diana Perileriyle Yıkanıyor, 1634, Tuvale Yağlı Boya, 74 x 94 cm, Wasserburg Anholt Müzesi, Isselburg-Anholt.
Kassandra ise Derman Bayladı'ya20 göre geleceği tahmin etme yetisiyle ödüllendirilmiş, öte yandan söylediklerine kimsenin inanmamasıyla cezalandırılmış bir karakterdir. Truva’nın çökeceğini, Truva atını, Agamemnon’un ölümünü ve kendi sonunu görür ancak kimse önlem almaz. Truva’nın çöküşü filmde Dünya’nın yok oluşuna benzer. Claire’in John’un cansız bedenini görmesi gibi Hektor’un ölü bedenini ilk gören de odur. Kassandra ebedi bir acıyı ve düş kırıklığını taşır. Kassandra’nın trajedisini Claire’de de görürüz. Bir önsezi gibi Melancholia’nın dünyaya çarpacağını bilir ancak en yakını, eşi John bile ona inanmaz, bu konuda çıldırdığını düşünür.
Melancholia’da iki kız kardeşin psikolojik gelgitlerini görürüz. “Önce Justine düğün gecesinde evliliğinin sonlanmasıyla katatoniye21 yakın bir duruma girer. Yaklaşan kıyamet onu kendine getirmiş gibi görünürken bu defa Melancholia'nın yaklaşması nedeniyle Claire anksiyete ve korkunun pençesine düşer.”22 Filmde ayrıca bir aile trajedisi de görürüz: kız kardeşlerin anne ve babası ayrıdır. “Baba
gösterişçi bir biçimde kaşık çalar”23, kızı yaşındaki iki Betty’yi (film boyunca her kadına Betty diye hitap eder), ayrıldığı eşinin gözü önüne, kızının düğününe yanında getirir; “anne ise düğünü kastederek ‘bıktım bu ritüellerinizden’ diyerek gece boyu ufak bir gülümsemeden bile geri durur”24. ‘Bitene dek tadını çıkar’ diyerek felaket telalığı yapmaktan da geri durmaz. Bu kehanet hem Justine’in evliliğini, hem de henüz bilmediğimiz Dünya’nın sonunu öngörür. “Justine’e de sık sık hatırlattığı gibi, nasıl olsa parasını John ödediği için düğünü pek ciddiye almazlar. John ve düğün organizatörü dışında da ciddiye alan yok gibidir.”25 Trier de belli ki annenin düşündüğü gibi, saçma bir ritüel olarak yansıtmıştır düğünü. Bu bölümde Justine’in nasıl yalnız kaldığını ve anlaşılamadığını da görürüz. Kiminle konuşmaya çalışsa ya vakitleri yoktur ya da anlamazlar, ona kendi düşündüklerini dayatmaya çalışırlar. Yapmacık diyaloglar, iletişim kuramama, herkesin birbiriyle uyuşamayan başka bir dünyası olması ve kalabalık içinde yalnızlık vurgulanarak günümüz modern toplumlarının insanı eleştirilmektedir.
“Justine’in duygusal bir patlama yaşayarak raflardaki sanat kitaplarını karıştırıp yeniden düzenlediği bölüm bir modernizm karşıtlığını gösterir. 20. yy. soyut resimlerini, modernist eserleri kaldırıp yerlerine Yaşlı Pieter Bruegel’in (1525-1569) Kış Mevsiminde Avcılar (1565) (Resim 7)26 ve Caravaggio’nun (1571-1610) Goliath’ın Başı ile Davud (1610) adlı resimlerini koyar (Resim 8)27. Modernizme tepki gösterirken, sanki Aydınlanma öncesi dünyaya özlemi yansıtır. Filmin başındaki görüntülerde de Bruegel’in aynı resmini görürüz, ancak resim eriyerek yanar ve yerini çarpışan gezegenlere bırakır. Bu resimlerle yaratılmaya çalışılan metaforu, ileride Justine’in dünyanın sonunu nasıl karşılamaları gerektiğini düşünen, gezegenler çarpıştığında ne yapacaklarını planlayan Claire’e söylediği şu sözlerle ilişkilendirebiliriz: ‘Seninle terasta şarap içmemi mi istiyorsun? …Peki ya bir şarkıya ne dersin? Beethoven’ın 9. Senfoni’si gibi? …Planın hakkında ne düşünüyorum biliyor musun? Bence bu tam bir saçmalık.’ Burada açıkça Justine’in ağzından Beethoven’ın 9. Senfoni’si ile ilişkilendirilen28 endüstriyel kapitalizm ve kitle imhayı doğuran ‘yüksek kültür’ ve ‘yüksek bilim’le dalga geçilir.”29 Filmin en önemli temalarından birini de böylece anlarız.
Resim 7. Yaşlı Pieter Bruegel, Kış Mevsiminde Avcılar, 1565, Panele Yağlıboya, 117 x 162 cm, Kunsthistorisches Müzesi, Viyana.
Resim 8. Caravaggio, Goliath’ın Başı ile Davud, 1610, Tuvale Yağlıboya, 125 x 101 cm, Galleria Borghese, Roma.
Justine’in depresyonu değişkendir. “İlk bölümde had safhaya ulaştığında düğün bir fiyaskoya döner. Ancak en kötü halde bile zekâsını ve aklını korumaktadır. Patronuna ‘dayanılmaz, güç aşığı küçük bir
adam’ olduğunu söyler.”30 Filmdeki patron kapitalist toplumun yarattığı tüm patronlar gibi bencil, duygusuz bir tiptir (yeni evlileri kutladığı konuşmasında, düğün gecesinde Justine'den reklam sloganı bulmasını ister) ve onun nezdinde tüm patronlar aşağılanır.
Düğünün başındaki konuşması sırasında patronun Justine’e reklam sloganı bulması için gösterdiği görüntüde (Resim 9)31 Yaşlı Pieter Bruegel’in 1567 tarihli Bolluk Diyarı (The Land of Cockaigne) adlı resminden esinlenilmiştir (Resim 10)32. Bruegel’in resminde bir köylü, bir şövalye ve bir bilimadamı tıka basa dolmuş karınlarıyla bir ağacın altında yatmaktadırlar. Ağacın tepesinde bir yemek masası durur. Ortaçağ’da Cockaigne, bolluğun olduğu hayali bir diyardı. Bu resimde yedi günahtan ikisi olan açgözlülük/oburluk ve tembellikten kaynaklanan ruhsal boşluk anlatılır. Filmde tam görselin olduğu anda patronun “Reklamcılık Justine, Reklamcılık” demesi de bir anlamda Batı kapitalizminin yarattığı sektörlerden biri olan reklamcılığı yerer ve günah işlediklerini belirtir.
Resim 9. Lars von Trier, Melancholia filminden bir sahne.
Resim 10. Yaşlı Pieter Bruegel, Bolluk Diyarı, 1567, Panele Yağlıboya, 52 x 78 cm, Alte Pinakothek, Münih.
İkinci bölümde Claire Justine’e yemek yedirmeye çalıştığında “Bunun tadı kül gibi.” der Justine, yaklaşan kıyameti sezdirircesine. “Ancak kıyamet biraz daha yaklaştığında iştahı geri gelir ve bir kavanoz dolusu reçeli bitirir. (…) Justine’in bunların yanı sıra gizemli bilgeliği de ikinci bölümde ortaya çıkar: düğün kavanozunda 678 tane fasulye olduğunu bilmiş ve evrende yalnız olduğumuzu gerçekten biliyormuş gibi: “Dünya şeytanidir, onun için yas tutmamıza gerek yok. Kimse onu özlemeyecek.’ demiştir.”33
Claire’in eşi John karakteri rasyonel insanı temsil eder. O, dediklerine güvenmemiz gereken bir bilim adamıdır. Ancak filmin sonunda Batı’nın en gurur duyduğu ve güvendiği bilimsel verinin de insana bağlı olduğunu ve yanılabileceğini görürüz. Hatta John hatasını anlayınca intihar eder. Bu filmde basit bir telden yapılma alet bile, gelişmiş teknolojik araçlarıyla bilimin tahmin edemediğini, Melancholia’nın çarpacağını gösterebilmektedir.
Filmin diğer bir karakteri Leo34 ise, özellikle teyzesiyle ve diğer büyüklerle aralarındaki ilişkisi üzerinden karşımıza çıkar. Leo teyzesi Justine'e “aunt steelbreaker”, “çelikkıran teyze” der ve sık sık birlikte mağara yapıp yapmayacaklarını sorar. Belki de Leo’nun sözleriyle teyzesini (aslında tüm insanları) saran sosyal ve ekonomik bağlar, bizleri hapseden bu düzen ve bu hapishanenin çelik parmaklıkları kastedilir. Bu sözler ayrıca, Justine’in aslında “çelik iradeli” bir kadınken sonunda tükendiğini göstermektedir.
Resim 11. Albrecht Dürer, Melencolia 1, 1514, Gravür, 241 x 192 mm, British Müzesi, Londra.
Rönesans ressamı “Albrecht Dürer’in (1471-1528) 1514 tarihli Melencolia No.1 gravüründe görülen sıra dışı düşünceler, fantastik öğeler ve keskin tutkular da Justine karakteriyle ilişkilendirilebilir”35 (Resim 11)36. Arkada, resmin adını taşıyan yarasa benzeri figürün ardında karanlık bir güneş görürüz; ya da filmdeki ikizi Melancholia gezegenini. Bu gravürde “melankoli, mizacını yansıtan nesnelerle çevrelenmiş sarışın kadınla kişileştirilmiştir. Ortadaki kanatlı çocuk da antik çağda ‘eşlik eden ruh’ anlamına gelen ‘genius’tur. Melankoli figürünün kanatları vardır ve belinden sarkan anahtarlar ve para kesesi güç ve zenginliği simgeler. Etrafında ölçüm araçları vardır: her yönden toplamı 34 eden sihirli sayılar, ayaklarının ucunda maddesel dünyayı temsil eden aletler… Yine de o hiç bir şey yapmaz; ışığa arkasını dönmüş ve düşüncelere dalmıştır.”37 Kum saati ise yine Melancholia’daki gibi ölümün yaklaştığını, zamanın azaldığını ima eder. Başka bir dünyaya, yaşama işaret eder ve bu dünyadaki yaşamın geçiciliğini vurgular. Dürer’in bu eseri birçok sembolik anlam içerir ancak bugün bile hala tam olarak çözülememiştir.
Filmin Müzikleri ve Wagner
“Filmin ses tasarımcısı Andersen’in anlattığına göre “Tristan” prelüdü Prag Filarmoni Orkestrası tarafından film için kaydedildi. Duygusal etkiyi güçlendirmek ve daha bütünleştirilmiş bir ses elde etmek için çello partisinin üzerine bir solist eklendi. Filmin sonunda yazılar akarken, insanların film sonrası düşüncelerine fırsat vermek için, daha yalın bir müzik olan üçüncü perdenin prelüdü kullanıldı.”38 “Orkestra şefi Richard Hein, solist çellist Henrik Dam Thomsen'di.”39
Düğünde çalınan dans müzikleri gelişigüzel seçilmemiştir. Örneğin Justine ile Michael’in ilk danslarını yaptığı La Bamba şarkısı Meksika, Vera Cruz’da geleneksel bir düğün dansı şarkısıdır.40 Sonrasında Charles Aznavour’un She isimli şarkısını duyarız. Şarkının kendisinin pek romantik ve duygusal olmasının yanı sıra, sözleri de düğün gününde gelgitler yaşayan Justine’i tanımlar: “O, güzel ya da çirkin, kıtlık ya da ziyafet olabilir, günü cennete veya cehenneme çevirebilir, (…) Kalabalıklar içinde çok mutlu görünür, (…) Ancak göründüğü gibi olmayabilir, bir kabuğun içinde”41. Bunların yanı sıra, hepsi de aşka dair ve filmin atmosferine uyan “Strangers In The Night (Ivo Robic), Fly Me To The Moon (B. Howard), It Never Rains In Southern California (Hammond/Hazlewood), Aura Lee (George R. Poulton) gibi popüler parçalar kullanılmıştır”42.
Film boyunca Tristan und Isolde operasının birinci perde prelüdünün başı sık sık çalmaktadır (Nota Örneği 1)43. Müziğin girdiği sahneler genelde dikkat edilmesi gereken, göndermelerin olduğu veya konunun/gerilimin yükseldiği yerlerdir.
Nota Örneği 1. Richard Wagner, Tristan und Isolde operasının prelüdünden birinci ve onbirinci ölçüler arası, solo piyano transkripsiyonu.
Uvertür benzeri açılışta Melancholia gezegeni ilk olarak müziğin yükseldiği, sforzando işareti ile belirlenen çeken akoruyla gelir (Nota Örneği 2)44.
Nota Örneği 2. Richard Wagner, Tristan und Isolde operasının prelüdünden on yedinci ve on sekizinci ölçüler, solo piyano transkripsiyonu.
Film prelüdünün, gezegenlerin çarpışmasıyla sonlanır. Müzikte gerilimin ve ardından gevşemenin en yoğun hissedildiği yer burasıdır (Nota Örneği 3)45.
Nota Örneği 3. Richard Wagner, Tristan und Isolde operasının prelüdünden seksenikinci ve seksendördüncü ölçüler arası, solo piyano transkripsiyonu.
Bu müziğin önemli özelliklerinden biri, onun armonik sürekliliğidir. Durmak bilmeden tondan tona hareket eder, en sonunda tonalitenin bile önemi kalmaz. Filmde de sürekli birbirine bağlanan olayların en sonu haricinde kadans’a erişmemesi müzikle paralel bir his oluşturur.
Neden Trier yalnızca bu film için, birçok filmde yapıldığı gibi yeni bir müzik besteletmiyor? Çünkü filmde Wagner'in müziğinin, Tristan und Isolde’nin gücünü ve anlamını vermek, onunla bir paralellik kurmak istiyor. Melancholia’da kullanılan Tristan und Isolde’de E.T.A. Hoffmann’ın (1776-1822) romantik motifi, Arthur Schopenhauer’in (1788-1860) romantik felsefesi ile birleştiriliyor. Önceki operalarında işlediği masalsı/mitolojik konuların aksine gerçek bir çiftin, gerçek dünyada yer aldığı Tristan und Isolde, Alman Romantizminin son ve en yüksek örneği olarak kabul edilebilir.
Lars von Trier Melancholia ve Wagner'le kendi deyişiyle “pervasızca Alman Romantizminin derinliklerine dalmış”tır46. Bu estetik, 19. yy.da ortaya çıkan, edebiyat, resim, müzik, felsefe gibi farklı alanlarda ifadesini bulan bir akımdır. Bir anlamda Aydınlanma’ya ve usçuluğa tepki olarak doğmuştur, Ortaçağ’dan etkilenmiştir. Tristan und Isolde de bir Ortaçağ hikâyesinden esinlenmiştir47. Günlük yaşamla yaratıcı dehanın arasındaki gerilim, insanın doğa karşısındaki küçüklüğü, yitirilmiş bir inanca/çağa olan özlem vurgulanmaya; insan kendi içine bakmaya başlamıştır. Alman romantikleri doğaya ve doğal olana dönüşü arzular. Onlar için doğa tinsel olanın ifadesidir, öznellik ve duygusallık ön plandadır. Bu mistisizm ve doğaüstülük Melancholia’nın genel havasına işlemiştir, bu anlamda da romantik bir filmdir.
Wagner’in operası bir gece düşüdür. Romantik sanatçılar tarafından çok kullanılan, sevilen ve mistik bir rol atfedilen gece, yine Romantikler tarafından sevilen ay/ay ışığı ve doğa ile birlikte kullanılır. Yasak âşıklar Tristan ve Isolde de gecenin örtüsü altında buluşurlar ve aşklarını yaşarlar. İlk bölüm karanlıkta geçer ancak ışık iç mekândadır, ikinci bölüm ise aydınlıkta geçer ancak iç mekânlar iyi ışıklandırılmamıştır. Melancholia’nın düğün töreni, Justine’in Melancholia’nın ışığında çıplak bir şekilde su kenarında uzanması gibi önemli sahneleri de gece çekilmiştir.
Tristan und Isolde’ün prelüdü, film boyunca yinelenir. Bu müziğin kullanılması sayesinde Melancholia operanın tema ve düşüncelerini içine alır. “Melancholia’nın operadan aldığı en önemli kavram Liebestod yani “aşk-ölümü”dür.”48 Operada Tristan ve Isolde dünyevi olandan, aşklarını ölüm yoluyla yüceleştirerek kaçarlar. Aynı zamanda aşkın en doruğa ulaştığı nokta, kendinden vazgeçiş, yani sevgiliyle bir olma halidir. Bu durum “yok olma” anlamına gelir ve ölümle benzerlik gösterir.
Tristan und Isolde'ün finalinde sevgililer ölür ancak bu onlar için bir kurtuluşu da temsil eder. Melancholia'nın finalindeki ölümün de kurtuluşu yansıttığı düşünülebilir. Schopenhauer'in felsefesine göre görünen (fenomen) dünya kendi başına hiçtir; ölüm zaten onun geçersizliğinden kurtuluştur. Izdırap ve ölüm önlenemezdir, bu nedenle ölüm, birey olmanın trajedisinden kurtarır ve her şeyi kucaklayan birliğe dönme arzusunu tatmin eder. “Schopenhauer’ci terimlerle, insan yaşamının ‘trajedisi’, gerçekten objektif olan görünmeyene (noumenal) değil; görünen (phenomenal) dünyanın birey olma somutluğuna tabi olmamızdır. Kendimizle görünmeyen arasında, (…) görüntünün görünen dünyasının engeli durmaktadır. Schopenhauer’ci ‘yaşamak için iradenin reddi’ fikri ölümü, kalıcı olarak görünmeyen birliğe ‘dönmenin’ aracı olarak yüceltmektedir. Genelde Schopenhauer ve Tristan’ı yaptığı dönemdeki Wagner Schopenhauer’ci anlamda tek gerçek ölüm, aynı zamanda ölümsüzlük, tanrıya kavuşmaktır. Hint felsefesindeki Nirvana düşüncesiyle de benzerlik taşır. Wagner'in operalarında “sevgililerin öldükten sonra kavuşması, ‘ölümden sonra hayat’ düşüncesini akla getirir. Bu reenkarnasyon fikri Wagner'in Budizm'den etkilenişinin bir göstergesidir.”50
Melancholia’da da gezegen yaklaşıp insanoğlunu toptan bir yok oluşla tehdit ettikçe Justine aşkın bir düzleme erişir, duygusal bir rahatlama, bir nevi katarsis yaşar. “Isolde de operada başkalaşım (transfiguration) geçirir.”51
Filmin sonunda Trier ve Wagner52, aristokrasinin mirasını alan Batı kapitalizminin çöküşünü yüceltmektedir. Bu filmde dünyanın sonu gelir ancak aslında sonu gelen Batı dünyasıdır. Melancholia'daki Dünyanın sonu, “Avrupa’da Rönesansla başlayan kültürel, sanatsal gelişmeye tarihsel gerçekçilik ve yaratıcılık açısından son noktayı koyan “Die Götterdammerung”53 operasının finalindeki kıyamet”e,54 tanrıların çöküşüne benzer. Gerçek hayatta politikacılar ve patronlar, yani kendi dünyalarının tanrıları, sık sık yaşadıkları kriz dönemlerinde tıpkı filmdeki Claire gibi tedirgin ve çaresiz, uyuşmuş ve güçsüz şekilde otururlar. Kendi dünyalarını kurtarmak için ellerinden pek bir şey gelmez. Bu gidiş, insanlığın sonunu, kıyameti getirecektir. Bu nedenle bu düzen yıkılmalı ve yeni bir düzen kurulmalıdır. Tek mutlak güç doğadır ve tek gerçek kurtuluş doğaya dönüştür. Trier’in de, Wagner’in de söylemeye çalıştığı budur.
DİPNOTLAR
1 http://denmark.dk/en/meet-the-danes/great-danes/film-makers/lars-von-trier, Çeviri yazara ait, Erişim tarihi
18.03.2013
2 Charlotte HIGGINS, “Lars von Trier provokes Cannes with 'I'm a Nazi' comments”, Çeviri yazara ait, http://www.guardian.co.uk/film/2011/may/18/lars-von-trier-cannes-2011-nazi-comments, Erişim tarihi 18.03.2013
3 Operadaki belli olaylar, kişiler veya nesneleri simgelemek üzere tekrarlanan ezgisel motif.
4 Guy LODGE, “Review: “Melancholia” (1/2)”, Çeviri yazara ait,
http://incontention.com/2011/05/19/review-melancholia-12/, Erişim tarihi 18.03.2013
5 Lars von Trier, Melancholia filmi, dakika 1, saniye 50.
6 Web Gallery of Art
http://www.wga.hu/, Erişim tarihi 18.03.2013
7 Yunan mitolojisine göre peri Daphne ormanda gezerken, ona aşık olan Apollon peşine düşer. Uzun süre kaçan Daphne en sonunda dayanamayacağını anlar ve Apollon'un eline düşmektense ağaca dönüşmeyi tercih eder. Melancholia’da bu göndermeye yer verilerek, erkeklerin ve genel olarak erkek egemen toplumun kadınlara etkisi anımsatılmış ve feminist bir hassasiyet sergilenmiştir. Bu efsanenin en ünlü tasvirini İtalyan mimar ve heykeltıraş Gian Lorenzo Bernini (1598-1680) yapmıştır.
9 William Shakespeare’in (1564-1616) Hamlet’indeki bir karakter olan Ophelia, çiçek toplarken nehre düşer. Bu resimde konu edilen sahnede Ophelia, biraz sonra boğulacağından habersiz şekilde şarkı söyleyerek nehirde sürüklenmektedir. Bu resim filmde Justine’in rafa koyduğu yeni resimlerden biridir.
10 Bkz. (4), LODGE.
11 Bkz. (6), Web Gallery of Art.
12 Antares, Akrep takım yıldızının merkezinde yer alan, gerçekten varolan devasa bir kızıl yıldızdır. Antik Yunanca’da, Mars gezegeni gibi kırmızı oluşundan dolayı, Anti-Mars anlamına gelen Anti-Ares’ten türemiştir. Tarih boyunca çeşitli mitolojilerde ve astrolojide melankoli, karanlık, kötülük, ölüm gibi durumlarla ilişkilendirilmiştir. Daha ayrıntılı bilgi için Richard Hinckley Allen’ın Star Names adlı kitabının http://www.constellationsofwords.com/stars/Antares.html adresinden ulaşılabilecek bölümlerine ve Julie Gillentine‘in http://www.queenofcups.com/AR27article.htm adresinden ulaşılabilen Persia's Royal Stars adlı yazısına bakılabilir.
13 http://www.imdb.com/title/tt1527186/reviews
14 Azra ERHAT, Mitoloji Sözlüğü, 88.
15 Derman BAYLADI, Mitoloji Sözlüğü, 81.
16 A.g.k., 83.
17 A.g.k., 81.
18 Lars von Trier, Melancholia filmi, dakika 88, saniye 51.
19 Bkz. (6), Web Gallery of Art.
20 Bkz. (15), BAYLADI, 264, 265, 266.
21 Katatoni, hastanın bazen saatlerce hareketsiz kaldığı ve dış uyarılara yanıt vermediği, şifozfreni ile ilişkilendirilen tıbbi bir durumdur.
22 Nina POWER, Rob WHITE, “Lars von Trier’s “Melancholia”: a Discussion”, Çeviri yazara ait, http://www.filmquarterly.org/2012/01/lars-von-triers-melancholia-a-discussion, Erişim tarihi 18.03.2012
23 A.g.m.
24 A.g.m.
25 A.g.m.
26 Sadun ALTUNA, Ünlü Ressamlar Hayatları ve Eserleri, 78.
27 Bkz. (6), Web Gallery of Art.
28 Ludwig van Beethoven (1770–1827) aslında aristokrasi karşıtı, devrimci ideallere bağlı bir besteciydi. Ancak 9. Senfoni’nin Avrupa Birliği’nin resmi marşı olarak kabul edildiği günümüzde modern kapitalist toplumun bir simgesi olarak da yorumlanabilir.
29 Bkz. (22), POWER – WHITE.
30 Bkz. (22), POWER – WHITE.
31 Lars von Trier, Melancholia filmi, dakika 17, saniye 47.
32 Bkz. (26), ALTUNA, 81. Altuna resmin ismini Kokanya Diyarı olarak tercüme etmiştir.
33 Bkz. (22), POWER - WHITE.
34 Leo ismi aynı zamanda Aslan burcunu da simgeler. Justine’i etkileyen kızıl yıldız Antares’in Akrep burcunu simgelediği düşünüldüğünde, filmde yıldızlar ve burçlara dair bir alt metin olduğu göze çarpar. Örneğin, Akrep ve Aslan burcunun yıldızları Antares ve Regulus, Boğa ve Balık burçlarının yıldızları Aldebaron ve Fomalhaut ile, Fars mitolojisinin dört koruyucu yıldızıdır (M.Ö. 3000’li yılların inancına gore “tanrıları”dır). Filmin bu boyutu astronomi, astroloji ve mitoloji gibi alanları kapsadığından daha detaylı bir araştırmayı gerektiriyor. Başlangıç için Bkz. (12).
35 Bkz. (22), POWER - WHITE.
36 Robert CUMMING, Görsel Rehberler Sanat, 127.
37http://www.britishmuseum.org/explore/highlights/highlight_objects/pd/a/albrecht_d%C3%BCrer,_melancholia.aspx, Çeviri yazara ait, Erişim tarihi 18.03.2013
38 David NG, “A Dangerous Method,' 'Melancholia' take cues from Richard Wagner”, Çeviri yazara ait,
http://latimesblogs.latimes.com/culturemonster/2011/11/a-dangerous-method-melancholia-richard-wagner.html, Erişim tarihi 18.03.2013
39 http://www.soundtrack.net/movie/melancholia-2011, Erişim tarihi 18.03.2013
40 G. LIPSITZ, “Cruising around the Historical Bloc: Postmodernism and Popular Music in East Los Angeles”, 162.
41 http://www.metrolyrics.com/she-lyrics-charles-aznavour.html, Çeviri yazara ait, Erişim tarihi 18.03.2013
42 Bkz. (39)
43 http://petrucci.mus.auth.gr/imglnks/usimg/0/0d/IMSLP21459-PMLP03546-Wagner-TristanPSit.pdf, Erişim tarihi 18.03.2013.
44 Adı geçen link.
45 A.g.l.
46 http://www.melancholiathemovie.com/#_directorsstatement, Erişim tarihi 18.03.2013
47 Bu efsanenin değişik versiyonlarından biri de Tristram and Isohude adıyla Bulfinch’in Mitolojisi’nde yer almaktadır:
48 Bkz. (38), NG.
için ölüm, hayattan serbest kalmak ya da kurtuluş (Erlosung) anlamına gelir; bu nedenle olumlu değerlendirilir.”49
49 R. J. A KILBOURN, “Redemption revalued in Tristan und Isolde: Schopenhauer, Wagner, Nietzsche”, 782. Çeviri yazara ait
52 Wagner, 19. yy. Batı uygarlığına egemen olan sosyal ve dini anlayışın insanlığın geleceği için oluşturduğu tehlikeyi yaşarken görüp toplumu uyarmaya çalışan bir aydındır. Özellikle gençlik yıllarında, egemen olmaya başlayan burjuva-endüstriyel kapitalist toplumu anlamış ve buna karşı mücadele etmiştir. “Wagner, yaşadığı dönemin düşünürlerinden çok etkilenmiş ve etkilendiği bu düşünürlerin fikirlerini kendi düşünceleri ile harmanlayarak eserlerinde kullanmıştır. L. A. Feuerbach (1804-1872), A. Schopenhauer (1788-1860), P. J. Proudhon (1809-1865), F. Nietzsche (1844-1900), K. Marx (1818-1883) onun din, toplum ve devlet yapısı üzerine olan düşüncelerini etkileyen kişiler arasında yer alır.” Bkz. (50), DEMİRBAŞ, 18. Eski Cermen-Kelt ve Budist kültürlerinden de etkilenmiştir ve ateisttir. Wagner’e göre aşk dini değil, insanidir. İnsanın tek efendisi kendisidir ve kilise ve mülkiyet temeline dayalı toplum ortadan kalkmalıdır.
53 Die Götterdammerung, Wagner’in dört operadan oluşan Nibelungen Ring serisinin son eseri olan Tanrıların Sonu operasıdır
54 Bkz. (50), DEMİRBAŞ, 22.
KAYNAKLAR
ALTUNA, Sadun (2013), Ünlü Ressamlar Hayatları ve Eserleri, Hayalperest Yayınevi, İstanbul.
BAYLADI, Derman (2005), Mitoloji Sözlüğü, Say Yayınları, İstanbul.
CUMMING, Robert (2008), Görsel Rehberler Sanat, 2. Baskı, Çeviren Ayşe Işın Önal, Aslı Çetinkaya, İnkılap Kitabevi, Çin.
ERHAT, Azra (2012), Mitoloji Sözlüğü, 20. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul.
DEMİRBAŞ, Ayşe Tül (2012), “Wagner Operalarının Düşünsel Altyapısı”, Müzik-Bilim Dergisi, 1, Bahar: 17-25.
KILBOURN, R. J. A. (1998), “Redemption revalued in Tristan und Isolde: Schopenhauer, Wagner, Nietzsche”, University of Toronto Quarterly, 67. 4, Sonbahar : 781-788.
LIPSITZ, George (1986-1987), “Cruising around the Historical Bloc: Postmodernism and Popular Music in East Los Angeles”, Cultural Critique, 5, Kış : 157-177.
POWER, N.-WHITE, R. (2012), “Lars von Trier’s “Melancholia”: A Discussion”, Film Quarterly, University of California Press, Ocak : http://www.filmquarterly.org/2012/01/lars-von-triers-melancholia-a-discussion/
HIGGINS, Charlotte (18 Mayıs 2011), “Lars von Trier provokes Cannes with 'I'm a Nazi' comments”, The Guardian.
NG, David (25 Kasım 2011), “A Dangerous Method,' 'Melancholia' take cues from Richard Wagner”, Los Angeles Times.
LODGE, Guy (19 Mayıs 2011), “Review: “Melancholia” (1/2)”, http://incontention.com
http://denmark.dk/en/meet-the-danes/great-danes/film-makers/lars-von-trier
http://www.wga.hu/
http://www.britishmuseum.org/explore/highlights/highlight_objects/pd/a/albrecht_d%C3%BCrer,_melancholia.aspx
http://www.melancholiathemovie.com/#_directorsstatement
http://petrucci.mus.auth.gr/imglnks/usimg/0/0d/IMSLP21459-PMLP03546-Wagner-TristanPSit.pdf
http://www.soundtrack.net/movie/melancholia-2011
http://www.metrolyrics.com/she-lyrics-charles-aznavour.html
http://www.imdb.com/title/tt1527186/reviews
Ceren TOSUN*
*MSGSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Müzikoloji Bölümü'nün yılda 2 kere çıkardığı Müzik-Bilim Dergisi'nin eski sayılarını görmek için tıklayınız.
ibrahim maalouf'u ilk dinlediğimde ilk turnemde, ankara'daydım. uzun yıllardır görüşmediğim lise arkadaşımla görüşme planları yaparken, maalouf'un konserine gideceklerini söyledi ve beni de davet etti. eski arkadaşım, erkek arkadaşı ve onların arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirme fikrinin keyfi konserin önüne geçmişti. ancak müzikten çok amin maalouf'un kuzeni olması o sırada beni daha fazla ilgilendirmişti. gönülsüzce ve ne bulacağımı bilmeden MEB Şura salonunda beklerken çok sıkılacağımı zannediyor, boş görünen salonun giderek dolmasından da ayrı bir heyecana kapılıyordum. nihayet konser başladığında aslında müziğin güzel olmadığını, adamların pop tandanslı bir müzikle şov yaptıklarını bile düşünmüştüm ! halbuki üzerinden aylar geçmesine rağmen hala bıkmadığım bir müziği keşfettiğimi konserin sonlarına doğru idrak edebildim. inanılmaz virtüöz hareketler de sergileyerek, kimi zaman da seyirciyi müziğe katarak ilerleyen konser hiç bitmesin istemiştim. çıkışta cd sini imzalayacağını söylediklerinde o uzun kuyruğa rağmen kaldım ve beni de konsere getirip bu güzel müzisyeni tanımama vesile olan ve imza kuyruğunun bitmesini benimle bekleyen arkadaşlarımın adına cd imzalatıp onlara hediye ettim. burada videosunu paylaştığım, doğup büyüdüğü şehir olan beirut'a yazdığı parça, aslında o şehirde yaptığı bir yolculuğu ve sonunda bulduklarını anlattığı anları müzisyenin ağzından dinleyebilmek de konseri benim için daha önemli kıldı.. birkaç gün sonra istanbulda vereceği konsere gitmesi için arkadaşlarımı da cesaretlendirdim. ibrahim maalouf'u ve -ilk olarak louis armstrong'a ithaf edilen- trompeti yeniden yaratışını herkesin bilmesi, bir daha türkiyeye gelirse konserini kaçırmaması gerektiğini düşünüyorum.
barış demirel'i, zaman zaman konserlerinde gitaristliğini yapan bir arkadaş vesilesiyle duymuş ama uzun süre dinlememiştim. "işte yine yeni çıkan deneysel cazcılardan" diye düşünüyordum. yeni çıkan deneysel cazcılar da zaten iyi işler çıkartıyorlar, ne şansımıza ki.. ama nedense ilk olarak ismini duymamdan dinlememe kadar neredeyse 1 yıl geçti ve bu güzelliği erkenden dinleyip yitirmediğim için mutlu olurken, onu dinlemeden geçirdiğim 1 yıl için de üzüldüm. aynı şeyi, kendisinin kadıköy barlar sokağında zaman zaman konser verdiği bir barda çalışan barmen arkadaşımdan da duydum. o da yıllarca konsere gelip giderken birlikte içtiği, muhabbet ettiği barış'ın müziğini dinledikten sonra " abi ben senin bu kadar güzel müzik yaptığını bilmiyordum, niye demedin hiç, dinlerdik" tepkisini vermiş. "abi ben pek bahsetmiyorum ki zaten" cevabıyla vicdanı rahatlamış. ibrahim maalouf ne kadar trompette ve cazda çığır açmış biriyse benim için, "barıştık mı" da o derece heyecan verici, kadıköy semalarında müziği yankılandığı için gurur duyduğum biri. ve dünyaca ünlü birinin ayarında müzik yaptığını görüp daha da beğendiğim, daha da bilinmesini istediğim bir müzisyen.
elbette herkesin zevki kendine.. ama bir kere dinledikten sonra, eğer bu tarzı seviyorsanız bağımlısı olacağınıza eminim. hayatıma ve yalnız ankara ve kadıköy gecelerime ayrı bir derinlik katan bu trompetçilere selamlar, saygılar
ne sanmıştın geceyi
sarsak ama kararlı adımlarında
sonsuzluğu bulduğun
anda yenildiğin
ne sanmıştın günü
yalnız geceye kavuşturan
zorunluluktan
sığamadığın bir şimdi
ileri sokağında buluşsaydık
pirayeyi rakı sofrasında okşardık
müzeyyen..
film mi kitap mı plak mıydı
ne sanmıştın
yıkık yüzünde bul beni
geyikli adımlarında gece yarısının
o eski evin
ne sanmıştın sevmeyi
sana aşk dedilerdi
yarısında sen, yarısında ben ayı
görmeyince on yıl
görmeyince onca yıl
unutulur muydu
kedilere okşattığın ümitlerin
(o polis otosuna binmeyecektin)
ne sanmıştın "sokağımız"ı
geri gelir mi masumiyet
günizinde döndürdüğün dünyayı
geri gelmez mi tüm hatalar
gidemediğin o şehrinde
bir duvar diktiler karşına
öldürdüler yoldaşını
sonra çocukluğunu hatırlatır
ne sanmıştın çocukluğunu
belinde silah dağa çıkmak mı
yıldızlar çizmek mi güneşli göğe
silmek mi son hecesini hiç söylenmemiş şiirin
ben o şiir söylendi sanmıştım
...
şimdi yenilginin günlüğü genişliyor dar
çarpıklığında semtin
şopenin bir noktürnü çınlıyor
karamel mi kokuyor ne
Sen,
ne sanıyorsun?
ben yıldızsız göğüm, sen o gökteki ay,
chopin'in nocturne'lerini aydınlatan
monet'nin kovduğu,
gün doğumuyla saklanan.
ikisini de istiyorum,
hem yıldızım ol hem güneşi cebine koy
uzayan gölgelerle sonlanan bir öğleden sonra sarıldık yüreğimiz hafif, veda niyetiyle içimden akan üzüntüyü görmedin ve sen giderken gülümsüyorduk birbirimize.. ve sonra çaresizlik, seni giderken izlemek hislerim çatallaştı zavallı sesim ve en mutlu düşüm yitti bir "elveda"yla ve karardı gökyüzü (yalnız benim gözlerime) .... On an afternoon that was dying in shadows, we bid each other a good-natured farewell; you didn’t see my profound sadness and as you left we both were smiling… and then desolation, watching as you left, broke my poor voice with its emotion, and the happiest dream died in the farewell and the sky grew dark for me. .... En la tarde que en sombras se moría, buenamente nos dimos el adiós; mi tristeza profunda no veías y al marcharte sonreíamos los dos… y la desolación, mirándote al partir, quebraba de emoción mi pobre voz, y el sueño más feliz moría en el adiós y el cielo (para mí) se oscureció. lyrics by Virgilio San Clemente