Neden müzikle matematik ilişkilidir dendiğinin bir
cevabını hatırladım.
Antik yunandan beri keşfedilen müzikteki aralıklar,
matematiksel oranlardan meydana gelmektedir. Pisagor’un/Pisagorcuların
keşfettiği bu oranlara Tetractys deniyor.
"Tetractys of the Decade":
Rafael’in freski Atina Okulu’nda da sol öndeki kırmızılı amca Pisagor, oturmuş bu matematiksel
armoniyi yazmaktadır.
Bu aralıklar, titreşerek ses çıkaran bir telin uzunluklarını
veriyor. Diyelim 60 cm’lik bir tel Do ise 30 cm ince Do, 40 cm Sol, 45 cm Fa
notasını verir gibi…. Bu aralıklar, birlikte güzel tınlayan, uyumlu
sesler çıkarmaktadır. Birbiriyle uyumlu bu matematik aralıkların aynı zamanda
güzel tınlayan aralıkları vermesi şaşılası olandır. Tabi günümüzde
bunların çok daha ötesinde müzikal teoriler gelişti.
Barış Bıçakçı'nın Baharda Yine Geliriz kitabı, birbirinden bağımsız ama üst başlıkta hepsi birbirine bağlı kısa hikayelerden oluşuyor. Birbirinden bağımsız çünkü aynı karakterler değil, olaylar birbirinin devamı değil. Birbirine bağlı çünkü "Yüzlerce insan, bazen birbirlerinin yolunu keserek oradan oraya gidip geliyor..." Anlattığı olaylar da sıradan, gündelik şeyler, anlatım biçimi de çok sade, gündelik.
İlk olarak 2006 yılında yayınlandığı dönemden beri tam da Türkiye'de sanatta bir kırılma yaşandı ve yaşanıyor, siz de fark ettiniz mi bilmem? Sinemada Yeni Sinema'cılar "Çoğunluk" gibi filmlerle yeni bir gerçekçilik anlayışı ortaya koyarken, Büyük Ev Ablukada gibi yeni çıkan müzik grupları da müzikte yeni bir sadelik başlattı; özellikle sözlerde. Tam da Barış Bıçakçı'nın Baharda Yine Geliriz'i gibi, birbirinden bağımsız ama birbirlerine bağlı hikayeler anlattılar şarkılarında. Günümüzde Yüzyüzyken Konuşuruz gibi, henüz ortaya çıkmamış "Aynen Öyle İşte" gibi gruplarla bu süreç devam ediyor.
Sanata gerçekçilik geleli, gündelik hayat ana konu olarak gireli yüzyılı aşkın bir süre geçti zaten, Türkiye'ye geleli de.. (bu durum kimilerince "estetik öldü" şeklinde de ifade ediliyor.) Ama şimdi bunu gündelik bir dille de yapıyorlar. Metaforlar, "büyük aşk anlatıları", büyük duygular, vb. yerine, tam da günümüzde iyice çığırından çıkan şehir yaşantısında nefes alıp veren, işe-okula giden veya üniversiteyi bitirip iş bulamayan insanların hepsinin birbirinden bağımsız ama birbirlerine bağlı hayatlarını anlatıyorlar.
Bir de şundan bahsetmek istiyorum: peki bunu böyle mikro düzeyde ve gündelik şekilde yapınca bu işler sanatsal değerinden, verilen emekten, estetik değerinden bir şey yitiriyor mu? Tabiki hayır! Her şeyin kusursuz, çok anlamlı, çok değerli, çok özel, çok büyük olduğu dönem ve onun sanatı zaten geride kaldı; büyük anlatılar son buldu. Sanat zaten yaşadığı dönemi yansıttığı ve o dönemde/coğrafyada yaşayan insanlara değebildiği sürece kalıcı olabiliyor; sanat olabiliyor. Aynı şeyi iyi yapmak ve kötü yapmak arasında da fark var tabi, bence bu bahsettiğim ve burada bahsetmediğim birkaç grup da bunu iyi yapanlardan (örneğin Sofar'da çıkanlar da..).
Bu nedenle ucuz/kolay müzik yaptıklarını değil, aksine bugün, şehirde yaşayanları anlattıklarını ve bunun da ancak bu şekilde anlatılabileceğini düşünüyorum.
bu cümleyi "sanatı para kazanmak için yapmıyorum" şeklinde de duyuyoruz. her ne kadar ideal olan bu olsa da ilk insan topluluklarından beri sanatçı (o zaman sanat kavramı olmadığı gibi "sanatçı" da denmiyor tabi ki, şimdi sanatçı dediğimiz şeyin o topluluktaki versiyonları, şaman, büyücü, vb gibi kişilerden bahsediyorum. detaylı bilgi için sanatın icadı-larry shiner) zaten yaşamak için gerekli olan şeyleri üretmediği için, aslında "sanatıyla para kazanır". yaşamak için bunu yapmak zorundadır da. kaldı ki günümüzde aslında herkes (çiftçiler, köylüler, vb. hariç) yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için para kazanmak zorunda. bunun tartışması yok.
tartışılabilecek tek şey, müziği para kazanmak için yapmaya başladığında eskiden aldığın hazzı alabilecek misin? bu durumdan duruma, kişiden kişiye değişebilir. bunu herkes kendi içinde tartışabilir, bu yazıda bu konuya girmeyeceğim.
müziği para kazanmak için yapmakla, müzik yapabilmek için para kazanmak arasında bir fark var. para kazanmak için müzik yapıyorsa biri ve yeterince para kazanamadığından şikayet ediyorsa (genelde konservatuvar okuyanlarda gördüğüm bir durum), gidip işletme falan okusaydın demek istiyorum. çünkü zaten popçu vs. olmadığın sürece sanattan çok para kazanamazsın. sonra fark ediyorum ki bunu diyenler de popçu olmak istiyor :S onların istediği zaten sanat değil, zanaat. yani besteci değil de çalgıcı ya da şarkıcı olmak gibi örnekleyebiliriz. müzik yapabilmek için para kazanmaksa bir zorunluluk. biri bunu istediği için kesinlikle suçlanamaz. hatta zaten aslında hak ediyordur da, yalnızca hak ettiğini kazanmak istiyordur..maalesef türkiye'de en zor olan şey.
toparlayacak olursak, beethoven da müziğinden para kazanmaya çalışıyordu, van gogh da resminden (ha van gogh kazanamadı yaşarken, o ayrı, akıbetini burada yazmama gerek yok sanırım). bu para kazanma olayı sanatlarının değerinden birşey eksiltti mi? tabi ki de hayır. peki eserleriyle para kazanamasalardı değerlerinden eksilecek miydi? ona da hayır.1 günümüzde de aynı şekilde para kazanamadığı halde çok iyi müzik yapanlar da var, çok iyi müzik yapıp para kazananlar da. bu durum eserlerinin değerini zaten olduğundan azaltmaz veya artırmaz. günümüz yeni nesil müzisyenlerinin de (ars longa, barış demirel, the away days, vb...) müzikten para kazanmaya çalışmaları (ressamların resimlerini satmaya çalışması da örneğin, tangocuların şov ve milonga organizatörlüğüne dalmaları ve diğerleri diye siz çeşitlendirin) çok doğal, umarım bol bol kazanırlar ki daha fazla müzik yapabilirler. hem böylece daha fazla yeni müzisyen gelip ortamı da şenlendirebilir. Oley !
1 eserin değeri konusunda kafa karıştıran en büyük sorun (yani iyi olmayan şeyler çok fazla para kazanabiliyor, bkz pop müzik, iyiler de kazanamıyor sorunsalı) sanatın piyasalaşması (detaylı bilgi için yine Sanatın İcadı'na bakabilirsiniz).
Ars Longa'ya ayrıca bir yazıyı ayıracağım için buraya the away days'i koyuyorum. sahne performansları da güzel, tam müzikleri gibi mütevazi ama etkileyici. solistleri de savaş'a çok benziyor, zaten savaş'tan duymuştum zamanında bu grubu. neyse, ...