Deniz Müzesi, Aralık ayından bu yana "Barok Avrupası'na Büyüleyici Bir Yolculuk" başlığıyla sürdürülen ve sanat yönetmenliğini Mehmet Mestçi'nin üstlendiği Barok Konserleri'nin sonuncusunda Hollanda'dan La Cicala Baroque Ensemble'ı ağırladı. 2 Şubat Cuma akşamı gerçekleştirilen "Napoli'nin Denizden Esen Barok Ezgileri" konserinde tarihi tekneler ve boğaz manzarasına karşı amfi düzeninde kurulmuş salon tamamıyla dolarken güzel akustiğiyle dinleyiciye eşsiz bir 2 saat yaşattı.
Ines d'Avena (barok blokflüt), Nina Hitz (çello), Shizuko Noiri (archelute) ve Claudio Ribeiro'dan (klavsen) oluşan topluluğa Stefanie True (soprano) eşlik etti. İçeriği ve basımındaki kalite ve özenin göze çarptığı ve Alper Maral'ın keyifli ve derinlikli notlarının yer aldığı konser programından alıntılayacak olursam, "Ines d'Avena tarafından 2011 yılında kurulan La Cicala kendini, son derece zengin ve büyüleyici olan Napoliten Barok repertuvarına adamış ve daha önce hiç duyulmamış bu müzikal hazineleri günümüz dinleyicisiyle buluşturmayı kendine misyon edinmiştir. Topluluk adını, güney Avrupa'nın yaz gecelerinde "şarkı söyleyen" böceği olarak bilinen cicada'dan (ağustos böceği) almaktadır. Bu böcek aynı zamanda erken çağlardan bu yana yeniden dirilişin ve ölümsüzlüğün, ruhsal farkındalığın ve coşkunun da sembolü olmuştur. Yunanlıların gözdesi 'cicada'lar, antik dönem sanatçılar tarafından ise özellikle müzik ve belagat konuları ile ilintili ilham perilerinin ulağı olarak kabul edilmiştir."
"Uzmanlaştıkları, odaklandıkları repertuvar, başlı başına bir müzik diyarı olan Napoli! (...) Barok'un altın çağı olan 17.yy'da 300 bin nüfusuyla Avrupa'nın en büyük kentlerinden biri olmuş. Programa adını veren Partenope ise bu güzel şehrin kurucusu olduğu rivayet edilen su perisinin adı... Napoli Krallığı'nın aynı adlı başkenti 200 yıl boyunca İspanyol hakimiyetinde kalmış ve o çağlarda oldukça uzun sayılan bu "zorlanmış" istikrar" döneminde, kalıcı izleri bugüne de yansıyan kurumsal gelişimini sağlamış. Bir yandan müziğin beşiği sayılan 500 küsur kilisesi, 4 konservatuvarı ve 4 opera binasıyla, tam anlamıyla bir müzik membaı bu şehir; dolayısıyla kurucusunun bir su perisi, yani gaipten gelen efsunlu sesleri, insanı büyüleyip yolundan eden olağanüstü ezgileriyle denizcilerin rotalarını ölümüne saptıran "sirenler" ailesinden Partenope olması şaşırtıcı değil."
Konserin ilk yarısı, ikisi de aynı dönemde Londra'da yaşamış besteciler Porpora'nın "Freme il mar" kantatı ve Haendel'in Napoli'de donanmadayken yazdığı "Dell'aquila l'artigli", Aci'nin Aryası ile başladı. Klavsenci Ribeiro, Aci'nin aryasındaki zorlu klavsen partisini ustalıkla seslendirdi. Ardından Lori, Matteis ve Falconieri'nin sırasıyla "Toccata del Sr. Arcangelo", Flüt için Arya, La suave melodia & Su Corrente" ve "Corrente del Falconieri" eserlerini bir suit edasıyla ard arda seslendirdiler. Başlangıçtaki Archelute solosuyla Noiri, bu zorlu enstrümandaki yeteneğini gözler önüne serdi. İlk yarı, 17. yy'da İspanyol işgaline karşı ayaklanmanın önderi balıkçı Tommaso Aniello'nun öldürülmesi üzerine karısının yaktığı ağıtı ve kendisinin de peşinden ölmek istediğini anlatan Anonim "Lamento di Marinetta, moglie di Masaniello" kantatıyla sona erdi.
İkinci yarı, Napoli Avusturya'nın egemenliğindeyken Viyana'ya ithafen yazılmış Porsile'in "E gia tre volte sorse dall'onde il sole" kantatından Minuetto 1 ve 2 ve Pergolesi'nin Viyolonsel ve sürekli bas için "Sinfonia"sıyla açıldı. Viyolonselci Hitz, bu eserde de başarılı bir performans sergiledi. Porsile'in, deniz kıyısında şarkı söyleyen bir balıkçıyı anlattığı ve ülkemizdeki bağlamaya benzer; archelute'un kuzeni sayılabilecek Arcicalascione için yazdığı kantat'tan sonra Napoli'nin geleneksel dans şarkıları olan Tarantella del Gargano, Tarantella d'avena ve bir ninni olan Ninna nanna'yı dönemin sokak müzisyenleri gibi ayakta ve neşeli bir şekilde seslendirdiler. Biste de bu Tarantella'ları çalan topluluk, şarkıları dinleyicilerin eşliğiyle söyleyerek konseri sonlandırdılar.
Her biri birbirinden yetenekli ve usta icracılar olan La Cicala'yı ve bu organizasyonun gerçekleşmesinde katkısı olan herkesi tebrik etmek istiyorum, verdiğimiz bilet ücretine, tüm haftanın yorgunluğuyla işten çıkıp maç günü Kozyatağı'ndan Beşiktaş'a gelmeme ve 22.30'da çıktığımızda Kadıköy vapuru bitmesine rağmen o soğukta Üsküdar'a motorla geçip oradan Kadıköy'e geçmemize kesinlikle değdi. Gelecek yıl da bu organizasyonda en az bir konser izleyeceğimi düşünüyorum. Sırada, Şubat-Mart aylarında bu yıl 7.si gerçekleşecek Opus Amadeus Oda Müziği Festivali'ni de iple çekiyorum.