Büyükdere Santa Maria Kilisesi'nin neredeyse yüz yıldır sessiz kalmış orgu, yeni yılın ilk Pazar'ında düzenlenen konserle onlarca yıllık sessizliğini bozdu ve adeta yeniden doğdu! Beklenmedik şekilde bastıran yağmura, rüzgarlı ve soğuk havaya rağmen bu tarihi anı kaçırmak istemeyen İstanbullu müzikseverler, İtalyan Konsolosluk temsilcileri ve Latin Katolik Kilisesi'nin üst düzey temsilcilerinin sıraları doldurduğu akşam, oldukça başarılı geçti.
Org çalan kadın ve eroslar, Büyükdere Santa Maria Kilisesi'nin girişi, sağ üst duvar |
İstanbul Pipe Organ Team tarafından 2019 yılının sonbahar aylarında tamir ve bakımı gerçekleştirilen 1896 tarihli Avusturya-Macaristan menşeili Gebrüder-Rieger org (Op.518), (İstanbul Pipe Organ Team'in instagram sayfasından alıntıladığım bilgilere göre) ilk olarak, Harbiye'deki Fransız Lisesi'nin şapelindeki ayinlerde çalınmak için yapılmış. Kilise korosuna ve derslerde öğrencilere eşlik için kullanılmış olması da oldukça muhtemel. Lise'ye daha büyük bir şapel yapılarak yeni bir Cavaille-Coll markalı Fransız orgunun getirilmesi sebebiyle ise 1914 yılında söküldüğü düşünülüyor. İçine yazılan notlardan, 1919'da yeniden birleştirildiği, 1921'de ise tekrar sökülüp birleştirildiği öğrenilmiş ancak bunların sebebine ilişkin bir bilgiye ulaşılamamış. Henüz akıbeti kesin olarak bilinemese de orgun 1914 yılında Santa Maria'ya getirildiği düşünülüyor.
5 Ocak 2020 Santa Maria Kilisesi Konser Programı |
Principal, Rohrflöte, Salicional, Octava ve Dulce'den oluşmak üzere yalnızca 5 register'ı olan, pedal bulunmayan ve tek klavyeden oluşan bu mütevazi orgun çoğu enstrümanda bulunmayan olumlu bir özelliği ise transpoze edilebilir olması. Öğrenci eşliğinde kullanılma öngörüsüyle klavyenin yarım/tam ton aralıklarla tiz veya pese kaydırılabilmesi, bu konserde dinlediğimiz gibi vokal veya nefesli enstrüman eşliği için onu çok avantajlı kılıyor. Gerek performans, gerek prova ve akortlarda oldukça güçlüğe yol açan olumsuz bir özelliği ise borulara iletilecek havayı biriktiren körüğün kas gücüyle doldurulmak zorunda olması. Günümüzde çoğu orgda motor bulunmakta olup elektrik gücüyle körüğe hava üflenirken, bu Rieger'de çalanın iki ayağıyla pedallara basması ya da yanda bir yardımcının hava basmasıyla körük doldurulabiliyor. Tüm bu detayları ve orgun yeniden doğuşunun hikayesini ekibin youtube sayfasındaki videoda izleyebilirsiniz.
İstanbul Pipe Organ Team tarafından Büyükdere Santa Maria Kilisesi işbirliğiyle düzenlenen konserde orgun (Tarkan Şendal) yanı sıra, soprano Çağıl Aydın ve İDSO obua sanatçısı Damla Tunçer yer alıyordu. Hem Türkçe hem de İngilizce olarak açılış konuşmasını yapan Peder Martin Kmetec, Fransisken cemaati adına misafirlere hoşgeldiniz derken, "Tanrı sessizliktir, müzisyenler bu sessizliği anlayıp müziğe dönüştürüyor. Uzun zamandır buradaki org sessizdi, bugün ilk kez konuştu." diyerek çalışmaları için Pipe Organ Team ekibine şiirsel bir dille teşekkürlerini sundu. Ardından, her yönüyle bu konserin gerçekleşmesini sağlayan, ekibin kurucusu Tarkan Şendal bu orgla yaptıkları çalışmalardan bahsetti ve "Kilise'nin güzel akustiği, orgun katılmasıyla daha da güzelleşti ve tamamlandı. Org, diğer enstrümanlardan farklı olarak, birçok enstrümanın sesini verebilir, bu yüzden cennetin güzelliğini de cehennemin yakıcılığını da duyurabilir." diyerek duygularını ifade etti ve kendilerini destekleyenlere teşekkürlerini iletti.
Konser, Domenico Zipoli'nin (1688 - 1726) 1716 tarihli Op.1 d'Intavolatura Sonatı'nın org eserlerinin olduğu ilk bölümünden Re minör Quattro Versi ile başladı. İtalya doğumlu Zipoli, Forano prensesine ithaf ettiği bu sonatın Roma'da yayınlanmasından sonraki yıl Cizvit kilisesinin görevlendirmesiyle Güney Amerikaya gitmiş ve orada ölümü karşılamış bir besteci. O dönemde Avrupa dışında org olduğunu bile bilmediğimden, Zipoli'nin hikayesini oldukça ilgi çekici buldum. Eserlerinin sadeliğine rağmen ifadeden ödün vermeyen güzelliği de Zipoli'yi nev-i şahsına münhasır kılıyor.
Org, Tarkan Şendal Soprano, Çağıl Aydın Fotoğraf: Aras Ali |
İkinci eser, org ve şan için Carl Loewe'nin (1796-1869) Friede und Ruhe in Gott adlı eseriydi. Fa majör tonundaki çok az bilinen bu lied'i dinlemek, saklı kalmış bir mücevheri keşfetmek gibiydi. Neredeyse hiç seslendirilmemiş ve kaydedilmemiş bu lied'in şairi de bilinmiyor.
Konserin üçüncü ancak obua ile orgun birlikte seslendirdiği ilk eseri, Johann Sebastian Bach'ın (1685 - 1750) BWV. 249 numaralı Paskalya Oratoryosu'nun Adagio bölümüydü. Orkestra ve koro için bestelenmiş olan eserin sözlü orjinali "Kommet, eilet und laufet" ile başlıyor. Obua ile de sıkça yorumlanmış bu eser, noel ertesindeki kilise atmosferinde, oldukça dokunaklı tınladı.
Sıradaki parça Avelino Valenti'nin (1829 - 1882) Latince bir ilahi olan Cor Dulce, Cor Amabile'yi esas alarak yazdığı Cor Dulce (1875) adlı şarkısıydı. Dönemin ünlü fransız bestecisi Charles Gounod'ya ithaf ettiği, orjinali Fa diyez minör tonundaki bu şarkının da kaydına hiçbir yerde rastlayamadım. Soprano partisindeki süsleme ve uzun aralıklı atlamalarla teknik zorluklar barındıran bu eserin, -icra esnasında yaşanan aksaklıklara rağmen- başarılı seslendirilişinden dolayı müzisyenleri tebrik etmek lazım.
J.S.Bach'tan ikinci eser BWV.770 numaralı Ach, was Soll ich Sünder machen? (1698) koralinin Partita I-II-II bölümleriydi. Programın bütünlüğüne çok yakıştırdığım Mi minör tonundaki bu solo org eseri, orgun yumuşak ve tatlı tonlarıyla daha da etkileyici tınladı. Kilisenin ısınmasıyla etkilenen orgun akordu, özellikle tizlerde çatallaşmalara yol açsa da dikkatimi birbirinden nadide yorumları dinlemeye verdiğimden, bu durumdan rahatsız olmadım.
Org, Tarkan Şendal Obua, Damla Tunçer Fotoğraf: Aras Ali |
Obua ve orgdan dinlediğimiz ikinci eser, Henry Purcell'in (1659 - 1695) Z.670 numaralı La minör The Queens Dolour adlı parçaydı. Döneminin en ünlü İngiliz bestecisi Purcell, çok çeşitli enstrümanlar kullanarak bestelediği dini ve seküler müziklerin yanı sıra, Dido ve Aeneas adlı trajik operası ve 100'ün üstünde şarkısıyla tanınıyor. Özellikle, önceki yazılarımda da değindiğim Dido's Lament adlı aryası en sevdiğim barok aryalardan ve her dinleyişimde Afrikalı kraliçe Dido'nun acısını kendiminmiş gibi hissederim. Obua ve org ile icra edilen bu parçada da Şendal ve Tunçer, Kraliçe'nin kederine ben de dahil tüm dinleyicileri ortak etti.
Soprano ve org tarafından seslendirilen son şarkı, Charles Gounod'nun (1818-1893) Ave Verum (1878) adlı eseriydi. Latince bir ilahi olan bu parça genellikle koroyla seslendiriliyor. Soprano ve org kaydına denk gelmediğim, saklı mücevherlerden oldu bu şarkı da. Bunca özgün icranın hem geniş kitlelerin faydalanması, hem de İstanbul orglarının duyulması için uygun bir İstanbul orgu eşliğinde kaydedilmesi ne muhteşem olurdu! Henüz bu yazıyı yazarken, bu konserde bile seslendirmedikleri, Loewe'nin bestelediği sözleri Shakespeare'e ait "Komm herbei, Komm herbei Tod" lied'inin St Antuan Kilisesi'nin kriptindeki Rieger orgla kaydına başladıklarını öğrendim. Şimdiden tebrikler, tüm bu güzellikleri albüm olarak paylaşmalarını da bekliyorum :)
J.S Bach'tan son eser, BWV.1056 numaralı Fa minör Klavsen Konçertosunun (1738) 2 numaralı Largo bölümüydü. Aynı numaralı eser, Sol minör Obua Konçertosu olarak da geçmektedir. Klavsen veya oda orkestrası eşliğinde obua ile kayıtlarına rastlamış olsam da org ve obua tarafından seslendirilmesi bakımından özgün bir performanstı ve yine çok yakışmıştı.
Fotoğraf: Aras Ali |
Konserin kapanışı, Georg Philipp Telemann'ın (1681 - 1767) Klavyeli Çalgılar için yazdığı TWV.33 eser numaralı altıncı ve yedinci Fa minör ve Sol Majör Fantezilerinin (1733) org yorumuyla gerçekleşti. Hayattayken Bach'tan (ve hatta Handel'den) daha ünlü olan ve müzikal anlamda Bach'ı da etkileyen besteci, aynı zamanda onunla arkadaştı ve oğlu Carl Philipp Emanuel'in vaftiz babası ve isim babası olmuştu. Sonradan Bach'ın kabul edeceği Leipzig'deki Thomas Kilisesi Kantorluğu önce ona verilmişti ancak o Hamburg'da St. Catharine Kilisesindeki görevinden ayrılmamayı seçti. İnsan, acaba Telemann bu göreve gelseydi ve Bach reddedilseydi müzik tarihi nasıl şekillenirdi diye düşünmeden edemiyor.. Bu etkileşimi ortaya seren şekilde, 6 numaralı parçanın açılış teması, küçüklüğümde piyano öğrenirken çaldığım Bach'ın Menuet'lerini andırıyordu. Telemann'ın fantezileri arasında flüt ve blok flüt için yazılanlar daha bilindik ve daha çok kaydı bulunuyor. Bu anlamda, bu parçaları orgdan dinleme fırsatını bulmak oldukça hoştu.
Konsere ev sahipliği yapan Büyükdere Santa Maria Kilisesi, 1815 yılında mütevazi ahşap bir bina iken, cemaatin büyümesiyle 1866'da bugünkü beton haliyle yeniden inşa edilmiş ve duvarlardaki tablolar dönemin ünlü ressamı Palermo'lu Giuseppe Carta tarafından yapılmış. Günümüzde hala tüm sıcaklığı ve alçakgönüllülüğüyle Tanrı'nın görkemini yansıtmaya devam ediyor. Orgun ve olasılıkla vokal veya koronun icra edecekleri müziğin sıralarda oturan dinleyenlere yumuşak ve net bir biçimde ulaşmasına izin veren zarif mimarisiyle, kilisede yankılanacak müziğin bu ilk konserle sınırlı kalmamasını ümit ederim..
Yaklaşık 45 dakika süren konserin onlarca yıldır sessiz kalmış bir orgun ilk kelimelerini, ilk cümlelerini duymak bakımından anlamı çok büyüktü. İstanbul Pipe Organ Team ekibinin yeni çalışmalarını ve yeniden doğacak sıradaki orgu da heyecanla bekliyorum; onun sesini duyacağımız gelecek konserde görüşmek üzere!
Peder Martin, konserdeki başarılı performansları için Tarkan Şendal (org), Çağıl Aydın (soprano) ve Damla Tunçer (obua) tebrik ederken |
*Bazı parçalar bu konserde yorumlandığı haliyle kaydı bulunmadığı için çalma listemde yer almıyor ama kalanını ve daha fazlasını Pipe Organ listemden dinleyebilirsiniz. Gelecek özgün kayıtlar için İstanbul Pipe Organ Team'i Youtube ve Instagramdan takip etmeyi unutmayın.
No comments:
Post a Comment